Eskiden gazetecilik, sahada ter döken, kaynak peşinde koşan ve olayları birebir gözlemleyen muhabirlerin işiydi. Şimdi ise algoritmalar devrede! Yapay zekâ destekli sistemler, saniyeler içinde haber yazıyor, analiz yapıyor ve içerik üretiyor. Peki, bu yeni dönemde gazetecilik ne kadar “gazetecilik”? Yapay zekâ gerçekten tarafsız mı, yoksa algoritmalar da birilerinin gözlüğünden mi bakıyor? İlk olarak şunu kabul edelim: Yapay zekâ gazeteciliği inanılmaz bir hız ve verimlilik sunuyor. Finans raporları, spor sonuçları, hava durumu gibi yapılandırılmış verilere dayalı haberlerde YZ (yapay zekâ) gerçekten başarılı. Ama iş analiz, yorum ve etik değerlendirme gerektiren haberlere gelince, işler karışıyor. Çünkü yapay zekânın yazdığı haberler, onu programlayan insanların önyargılarından tamamen arınmış değil. Hatırlayalım, 2021’de bir haber ajansı, YZ destekli bir haber yazma sistemini test ettiğinde, sistem belirli etnik gruplar ve toplumsal olaylar hakkında önyargılı yorumlar üretmişti. Neden? Çünkü ona öğretilen veri seti, mevcut medya anlayışının izlerini taşıyordu. Yani, “tarafsız” denilen yapay zekâ aslında veriye gömülü insan önyargılarını yeniden üretiyordu. Bir diğer mesele, yapay zekânın “ontolojik” tarafı, yani haberin doğasına getirdiği değişim. Yapay zekâ ile üretilen haberler, belirli kalıplar içinde, standart bir dille yazılıyor. Yani, haberlerin dili giderek daha tekdüze hâle geliyor. İnsan gazetecinin sezgisi, kelime oyunları, anlatım tarzı gibi unsurlar devre dışı kalıyor. Bir düşünün: Shakespeare ile yapay zekâ yazarı arasında seçim yapmak zorunda kalsaydınız, hangisini seçerdiniz? İşte burada, haberin sadece bir veri aktarımı olmadığını, aynı zamanda bir anlatı ve insan deneyimi olduğunu unutmamak gerekiyor. Ayrıca, bir haberin nasıl sunulduğu kadar, hangi haberin “önemli” olduğu kararını kimin verdiği de kritik. Yapay zekâ gazeteciliği, algoritmaların belirlediği önceliklere göre çalışıyor. Bu da haber seçimini ve gündem belirlemeyi büyük ölçüde teknoloji devlerinin kontrolüne bırakıyor. Gazetecilik, güçlülerin gündemini mi yazacak, yoksa kamu yararına mı çalışacak? İşte bu sorunun cevabı, gazeteciliğin geleceğini belirleyecek. Bu noktada, Jean Baudrillard’ın “gerçeklik yerine simülakrlarla yetiniyoruz” tespitini hatırlamak önemli. Eğer haberler algoritmaların ürettiği simülasyonlara dönüşürse, kamusal tartışmaların gerçeklikle olan bağı da kopabilir. Marshall McLuhan’ın “araç, mesajdır” anlayışına göre, yapay zekâ destekli haberciliğin sadece içeriği değil, medya ekosistemini de baştan sona değiştirdiği söylenebilir. Elbette teknolojiye karşı değiliz. Yapay zekâ, gazeteciliğin bazı yüklerini hafifletebilir, doğru kullanıldığında mükemmel bir yardımcı olabilir. Ancak, haberciliğin ruhu insan dokunuşundadır. Hakikati aramak, sorgulamak ve olayları bir bağlam içinde sunmak yapay zekânın değil, insanın işidir. O yüzden robot muhabirler ne kadar gelişirse gelişsin, “hakikatin peşinde koşan” gerçek gazetecilere her zaman ihtiyacımız olacak.