Tedbir, yapacağımız işlerin neticeleri üzerinde tefekkür etmek, muhtemel tehlike ve riskleri önceden görerek gerekli önlemleri zamanında almaktır. Yaptığımız işte, tedbirli davranmak hem insanî hem de dinî bir vecibedir. Çünkü insan; akıl, fikir ve irâde-i cüziyye gibi nimetlerle mücehhez olarak yaratılmıştır. Dolayısıyla mesela bina inşa ediyorsak, şu hususlara dikkat etmemiz bir gerekliliktir: a) İnşaatın zeminle uyumlu olması. b) İnşaat mimarisinin denge ve dayanıma uygun olarak tasarlanması. c) İnşaatta kaliteli ve projeye uygun malzemenin kullanılması. d) Beton ömrünün uzun olması için, etkin su yalıtımının yapılması. e) İnşaatın deprem yönetmelik ve standartlarına uygun olması. İşte biz bir bina yaptığımızda, bu ve benzeri ilmî ve teknik kurallara dikkat etmezsek, ihmalkâr davranmış oluruz. Tedbirli davranmak, aklı kullanmanın zirvesidir. Tedbirli hareket eden kimseden daha akıllı bir insan düşünülemez. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Tedbirli olmak gibi bir akıl, haramdan kaçınmak gibi bir verâ ve güzel ahlak sahibi olmak gibi bir şeref yoktur.” (İbni Mace) Allahü Teâlâ, kâinatı hassas bir denge, mükemmel bir ahenk ve şaşmaz bir nizam içinde yaratmıştır. Meydana gelen herşey, İlahî kanun ve kurallar çerçevesinde meydana gelmektedir. Dolayısıyla her zaman ve her konuda, kâinatta câri olan fıtrî kanunlara riayet etmek en akıllıca bir tedbirdir. Dinimizde gerekli tedbirleri almak, tevekküle mâni değildir. Çünkü kakikî tevekkül, gerekli önlemleri aldıktan sonra, netice hususunda Allahü Teâlâ’ya tevekkül edip güvenmektir. Nitekim Efendimiz aleyhisselam; devesini salıvererek Allah’a tevekkül ettiğini söyleyen bir adama: “Onu bağla da öyle tevekkül et!” buyurmuştur. (Tirmizi) Çünkü, tedbir alındığı halde tersi olabilir. Mesela, sabah namazını kaçırmamak için saat kurmak, akıllıca bir tedbirdir. Fakat bazen saat çaldığı halde kalkamayabiliyoruz. Sahabi radıyallahü anh şöyle diyor: “Yemen’den bazı kimseler azıksız olarak hacca gelirler, insanlardan bir şeyler isterler ve biz mütevekkiliz, derlerdi. Bunun üzerine Allah celle celalüh: “Bir de (hac seferinize yetecek miktarda) azıklanınız. Muhakkak ki azığın en hayırlısı (dilenmekten, insana yük olmaktan) sakınmaktır,” (Bakara 197) âyet-i kerimesini Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve selleme gönderdi.” (Taberi Tefsiri) Evet tedbir bizden, takdir Allahü Teâlâ’dandır. Yani tedbir alsak da almasak da Allahü Teâlâ’nın dediği olur. Çok kullandığımız “inşaallah” kavramının mânâsı da budur. Yani Allahü Teâlâ’nın istediği olur, istemediği ise olmaz. Fakat tedbir alma sorumluluğumuz vardır. Atalarımız ne güzel söylemişler: “Tedbirde kusuru olan, takdire bahane bulur.” Yani yapılan her işte, önceden gereken tedbiri almak lazımdır. Gereken önlemi almakta kusur eden kimseler ise, bunun sonuçlarını kadere yüklerler. Tabii ki, iş işten geçmiş oluyor. Bunun içindir ki beklenmedik bir olayla karşılaştığımızda, suçu başka yerlerde aramak yerine, nerede ihmalkâr davrandığımıza bakmamız, aklın ve ilmin gereğidir. Hazret-i Ömer radıyallahü anh, Şam’a gidiyordu. Yolda; Şam’da veba çıktığını duyunca gitmekten vazgeçti. Kendisine; Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsunuz diye sorulduğunda; “Evet, Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz, dedi.” (Buhari) Peygamber Efendimiz aleyhissalatü vesselamın okuduğu önemli bir dua da bize bunu öğretiyor: “Allahümme eûzu bi rıdake min sehatik ve bi muafatike min ukûbetik ve eûzu bike mink lâ uhsî senâen aleyke ente kemâ esneyte alâ nefsik.” (Allah’ım! Öfkenden rızana, cezandan affına, Senden Sana sığınıyorum. Sana, layık olduğun (meth ü) senayı yapma gücüm yok. Sen Kendini sena ettiğin gibi (yücesin!) (Müslim 486) Yakup aleyhisselam, oğullarını Mısır’a Hazret-i Yusuf’un yanına gönderirken, onlara: “Oğullarım! Hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin,” (Yusuf 67) diye tembihlemişti. Fakat sözünün devamında da şöyle diyordu: “…Gerçi ben ne yapsam, Allah’tan gelecek takdiri önleyemem. Zira hüküm yetkisi, yalnız Allah’ındır. Onun içindir ki ben ancak O’na dayanır, O’na güvenirim. Tevekkül edenler de yalnız O’na dayanıp güvenmelidirler!” (Yusuf 67)