İnsan, yeryüzünde yalnızca bir yolcu değil aynı zamanda ruhunun derinliklerine yaptığı seyahattir. Oruç da bu yolculuğun anlamlı durağıdır. Suskunluğuyla konuşan, arınmışlığıyla öğreten ve direnişiyle insanı yeniden inşa eden bir ibadet… Sadece bedenin açlığı değildir oruç, ruhun kendini hatırladığı, hakikatle yüzleştiği bir aynadır. Açlık, insana dünyanın geçici aldatıcılığını hatırlatır ve onu hakikate çağırır. Bu nedenle oruç, insanın nefsiyle yaptığı derin yolculuktur. Her açlık dalgasında insan, kendisiyle yüzleşir; zaaflarını görür, tutkularını tanır ve bunların ötesine geçmeye çalışır. Oruçla insan, sahte bir huzurun ardında gizlenmiş gaflet perdesini yırtar ve kendi özüne döner. Modern dünyanın hızlı tüketim kültürü içinde, oruç bir duraktır; “Dur ve düşün!” diyen ilahi bir çağrı. Oruç, insana nefsinin zincirlerini hissettirir ve bu zincirlerden kurtulmanın yollarını gösterir. Bedenin suskunluğu, ruhun bir uyanışına dönüşür. Bu yüzden, oruç bir arınmadır; ruhun yıkandığı, insanın kendini yeniden inşa ettiği bir diriliş. Tüketim, hız ve haz üçgeninde sıkışmış modern birey için bu sessizlik, adeta bir meydan okumadır. Bilgenin ifadesiyle, oruç ‘dünyayı sarsan bir sessizlik’ tir. Oruç, dünyanın geçici parıltısına sırtını dönerek, insana asıl yurdu hatırlatır. Açlık ve suskunluk içinde insan, Rabbiyle bir araya gelir, O’nun huzurunda yeniden varlığını sorgular. Sahur vakti, karanlık geceden bir aydınlık doğar. Bu vakit, insanın yaratılışın tazeliğini hissettiği, varlığını yeniden düşündüğü bir andır. İftar vakti ise, her şeyin gerçek sahibine olan şükrün en derin hâlidir. İki vakit arasında insan, sabrı öğrenir; teslimiyetin zarafetini yaşar. Bu yolculukta, her lokma bir hatırlatmadır; her nefes bir yeniden doğuş… Bireysel ibadet olmayan oruç, insanı büyük bir ‘biz’e dönüştüren bağdır. Her açlık anında insan, uzak diyarlarda bir lokma ekmek için gözyaşı döken çocukları, bir yudum suya hasret kalanların acısını hisseder. Bu his, insanı kendisinden çıkarır, insanlığına döndürür. Çünkü oruç, nefsin dar kalıplarını kırar ve insana kainatla bütünleşme imkânı tanır. Suskunluğu, açlığı ve bekleyişiyle oruç, insanın özüne bir dönüş, hakikate bir çağrıdır. Sahurdan iftara uzanan bu sessizlik, Rabbine yönelişin en saf hâlidir. Oruç, insana kendini yeniden tanıma, yaratıcısıyla bağını yeniden hissetme ve varlığının anlamını keşfetme fırsatı verir. Bu yolculuk, insanı yücelten, onu içindeki sonsuzla buluşturan eşsiz bir ezgidir. Ve oruç, insanın hem kendisiyle hem de Rabbiyle yaptığı en derin konuşmadır; dünyaya meydan okuyan bir direniş ve sonsuzluğa açılan bir kapıdır. Her suskunluk, bir konuşmadır; her bekleyiş, bir anlamdır. Oruç, insanı yücelten ve ona hakikatin ışığını gösteren bir diriliş çağrısıdır ve’s-selam.