Suriye’de yıllardır süren savaşın ardından eski rejim mensupları için bir uzlaşı yolu açılmıştı. Rejim subaylarına ve askerlerine af getiren bu uygulama özellikle Baas rejiminin zulmüne uğrayan milyonlarca insan için ağır bir karardı. Yeni yönetim bu hamlenin geçmişin yaralarını sarmaya ve ulusal birlik oluşturmaya yönelik olduğunu savundu. Ancak bu affın bedelinin ağır olacağını düşünenlerin sayısı hiç de az değildi. Baas’ın Kanlı Mirası ve Hafız Esed’in Yol Haritası Suriye’de iktidar, uzun yıllardır azınlık bir grubun elinde bulunuyordu. Hafız Esed’in 1970 darbesiyle başlattığı bu süreç, oğlu Beşar Esed’in yönetiminde daha da otoriter bir hal aldı. 1967’de Golan Tepeleri’ni İsrail’e karşı savunmasız bırakmasıyla hafızalara kazınan Hafız Esed, iç siyasette de Sünni subayları tasfiye ederek yerine Nusayri azınlığa dayalı bir ordu ve bürokrasi oluşturdu. Yıllar boyunca sürdürülen baskılar Hama ve Halep gibi kentlerde on binlerce insanın katledilmesiyle sonuçlandı. Baas ideolojisi, Arap milliyetçiliğini kullanarak İslami kimliği zayıflatmaya çalıştı. Siyasi tablo adatmasın, bölgedeki milliyetçilik ve Baas ideolojisi en çok Batı ve İsrail’in işine geliyordu. Batı ve İsrail’in doğrudan desteklediği bu politikalar, Filistin meselesine duyarlılığı azaltmayı amaçlıyordu. Ancak bu strateji Suriye halkının geniş kesimlerinde hiçbir zaman kabul görmedi. Savaş Sonrası Yara Sarma Çabaları ve Rejim Kalıntılarının Kalkışması Suriye devrimi zaferle sonuçlandığında yeni yönetim katılımcı ve adil bir sistem inşa etmek için uzlaşma adımları attı. Eski rejim mensuplarının önemli bir kısmı silahlarını bırakarak sivil hayata döndü. Ancak bu affın tehlikeli bir sonuç doğurduğu kısa sürede anlaşıldı. Baas rejiminin sadık isimleri bu affı bir fırsata çevirdi. Önce 28 Şubat’ta “Suriye İslami Direniş Cephesi”nin kurulduğunu duyduk. Aynı gün, “Suriye Sahil Kalkan Tugayı” adlı bir grup, rejim yanlısı eski askerlerden oluştuğunu ve Suriye yönetimine karşı savaşa başladığını ilan etti. Bu milis grupları devrim sonrası affedilen eski rejim mensuplarını bünyelerine kattı ve saldırılarına başladı. İç Cephede Patlak Veren Çatışmalar Mart ayının ilk günlerinde rejim kalıntıları Suriye güvenlik güçlerine saldırılara başladı. Önce Şam’ın Jaramana bölgesinde, ardından Hama’nın kırsalında Suriye askerlerine yönelik suikastler gerçekleşti. 6 Mart’ta ise milisler, Lazkiye ve Tartus gibi sahil şehirlerinde büyük ölçekli bir saldırı düzenledi. Devlet binaları ve hastaneler ele geçirildi, en az 100 güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. Suriye yönetimi, bu kalkışmaya sert bir yanıt verdi. Ülkede sokağa çıkma yasağı ilan edilirken, büyük çaplı askerî birlikler sahil kentlerine sevk edildi. Çatışmalar sırasında çok sayıda isyancı öldürüldü ve ele geçirilen bölgeler hızla geri alındı. İsrail’in Kaosu Destekleyen Stratejisi Suriye’de yaşanan bu son olaylar yalnızca iç dinamiklerle açıklanamaz. İsrail’in bölgedeki istikrarsızlığı sürdürme politikası bu tür iç çatışmaları beslemektedir. İsrail için en büyük tehdit güçlü ve istikrarlı bir Suriye’dir. Bu yüzden, ülkede sürekli olarak kaosun hâkim olması, mezhepsel ayrışmaların derinleşmesi ve Suriye’nin bir iç savaş bataklığına saplanması İsrail’in çıkarlarına hizmet etmektedir. İsrail, geçmişte de benzer taktikler izlemiştir. Lübnan’da mezhepsel çatışmaları körükleyerek, Filistin’de ise bölünmeleri derinleştirerek bölgedeki direniş hareketlerini zayıflatmaya çalışmıştır. Bugün Suriye’de yaşanan iç karışıklıklar da İsrail’in uzun vadeli stratejisinin bir parçasıdır. Öyle ki, İsrail’in bu milis gruplara dolaylı ya da doğrudan destek verdiğine dair çeşitli istihbarat raporları bulunmaktadır. Baas’ın Son Kalıntıları ve Yeni Suriye’nin Geleceği Suriye yönetimi, devrimin sekteryan bir savaş olmadığını vurgulamaya devam ediyor. Ancak affedilen eski rejim mensuplarının ihaneti halkta derin bir öfke uyandırdı. Yeni yönetim, Nusayri topluluğunu Baas rejimiyle özdeşleştirmemeye çalışsa da bu ihanetten sonra halkın sabrı tükenmiş durumda. Şu an için rejim kalıntılarının oluşturduğu milisler büyük ölçüde etkisiz hale getirilmiş görünüyor. Ancak bu kalkışma Suriye’nin geleceği için ciddi bir ders oldu. Geçmişte yapılan katliamları ve ihaneti unutmadan adaletin sağlanması gerektiği bir kez daha ortaya çıktı. Affın her zaman çözüm olmayacağı bazı yaraların ancak adaletle sarılabileceği açıkça görüldü. Bölgedeki hiçbir ülkenin bu tür bir iç savaşın sürmesinden çıkarı yoktur—tek istisna İsrail’dir. Suriye’nin yeniden güçlü bir devlet olarak yükselmesi, yalnızca halkın iradesiyle değil, aynı zamanda bölgesel dengeleri gözeterek gerçekleşmelidir. İsrail’in istikrarsızlığı teşvik eden oyunlarına karşı dikkatli olunmalı ve Suriye’nin bir iç savaş bataklığına tekrar sürüklenmesine izin verilmemelidir.