Büyüklerimizle varız. Hem yaşayan abide şahsiyetlerimizin hem de ahiret yurduna göç etmiş müteveffamızın üstümüzde hakkı çoktur. Onlara karşı hürmette kusur edersek, kıymetlerini bilmezsek vebal altında kalırız, hesabı sorulur. Bazı cahiller, bilhassa vefat etmişlerle uğraşmanın gereksiz olduğuna inanıyor ama biz onlara uymayalım. Akıllı, vicdanlı, vefalı, hakikatli, kadirbilir olalım. Biz kazanırız. Prof. Dr. Salih Tuğ yaşayan çok kıymetli ilim ve fikir adamlarımızdandır. 1980’lerde Edebiyat Fakültesi’nde talebe iken koridorlarda gördüğüm, makalelerini ve eserlerini okuduğum, başta Aydınlar Ocağı olmak üzere bazı mahfillerde sohbetlerini dinlediğim bir büyüğümdü. Gün oldu, ESKADER’imizin düzenlediği “Bâbıâli Sohbetleri”nde hatibimiz oldu. Yanında Metin Eriş ve Mehmet Zeki Kuşoğlu vardı. 13 sene önceki o toplantı unutulamaz. “Türkiye’nin Son 60 Yılından Unutulmaz Hatıralar”ı bizimle paylaşmıştı. Sonra hocamız için bir “Saygı Gecesi” düzenledik. Tarih 29 Ocak 2016 Cuma. Yer, Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi. Oturum yöneticisi olduğum o toplantıda, konuşmacılar Emin Işık, Metin Eriş, Nihat Bozkurt ve İbrahim Kâfi Dönmez’di. Dört konuşmacımız da Salih Tuğ Hocamızın hayatından ve hizmetlerinden sitayişle bahsetmişti. Kendisi de programın sonunda bir teşekkür konuşması yapmıştı. Geçenlerde aziz dostum Mehmet Talat Obut bana bir kitap hediye etti. Yeni yayımlanan bu eser, Salih Tuğ Hocamızın hatıralarından meydana geliyordu. İsmi Başıma Gelenler. Yayımlayan ise Çamlıca Yayınları ve Türkiye Millî Kültür Vakfı. O kadar çok sevindim ki, tarif edemem. Hemen elime aldım ve büyük boy 400 sayfalık eseri, baştan sona, satır satır okudum. Bu hatıralar bir bakıma Türkiye’nin son 60-70 yılının envanteri. Sunuş Mehmet Selim Akiş’e ait. Peşinden eserin editörleri M. Suat Mertoğlu ve Adnan Demircan’ın Takdim’ini okuyoruz. “Salih Tuğ’un Kronolojik Kısa Hayat Hikâyesi”nin ardından hatırata geçiyoruz. Hocamız “Ailem ve Çocukluğum” deyip anlatmaya başlıyor. Mihmandarımız sayesinde, bilgiler, belgeler ve fotoğraflarla tezyin edilen hatıralar eşliğinde Cumhuriyet Türkiye’sinde bir yolculuğa çıkıyoruz. Salih Hoca, ilmî disiplin içinde yazdığı her satırda büyük hassasiyet gösteriyor. Mesela “Soyadımızın Hikâyesi”nde bunu rahatlıkla görüyoruz. Aile şeceresi, tafsilatlı olarak veriliyor. Bu arada eski İstanbul’un bostanları, suları, yolları, eski mektepleri, camileri, Arnavut kaldırımları peyderpey önümüzden akıp geçiyor. Eski dinî hayatımızın güzelliklerini müşahede ediyoruz. “Çocukluğumun Ramazanları”, “Ninemle Gittiğimiz Camiler”, “Teravih Namazları”, “Mahmut Bayram Hoca” “Hafızlar ve Tanıdığım Hocalar”ı bir solukta, huzurla okuyoruz. Hocamız ayrıntılara dikkat ediyor, hiçbir teferruatı kaçırmıyor. İlk, ortaöğretim ve yüksek tahsilini anlatırken hem unutamadığı arkadaşlarını anıyor hem de üstünde hakkı olan hocaları hayırla yâd ediyor. Hatıraların yanı sıra diplomaları ve okullarda çekilmiş toplu fotoğrafları görüyoruz. Hocamız spor hayatından bahsediyor. Mahalle arkadaşlarını bize tanıtırken jimnastik merakının nasıl başladığından söz ediyor. “Muhafazakâr Bir Çevre” bölümü, “Namaza Başlayışım” ile başlıyor. Bir zamanların dayatması olan “Türkçe İbadet ve Türkçe Ezan Meseleleri” üzerinde duruluyor. Ayasofya’da kılınan ilk namaz, heyecan verici. Mahyalar ve devrin dinî yaşayışı iyice tasvir ediliyor. Salih Hocamız “Bazı Arkadaşlarım” kısmında beraber yol yürüdüğü dostlarını anıyor. Eserin bütününde bilhassa Aydınlar Ocağı ve Türkiye Millî Kültür Vakfı’ndaki kurucuları tek tek tanıtıyor. Bir devrin öncüleridir hepsi de. Özellikle başlık ayırdığı isimler arasında Bekir Berk ve Kadir Mısıroğlu da var. Dinî camianın sevilen ve hürmet edilen simaları Mehmet Zahit Kotku ve Esad Coşan hakkında da kıymetli sayfalar okuyoruz. Fuat Sezgin, Zeki Velidi Togan, Sabri Ülgener ve Fethi Gemuhluoğlu hakkında değerli malumatı buradan öğreniyoruz. Yerli ve yabancı ilim ve fikir adamları ile tanışıyoruz. Hocamız, akademik çalışmalarını tafsilatlı biçimde aktarırken bir devrin tecrübesini de cömertçe okuyucuya gösteriyor. Bilhassa genç akademisyenlerin bu hatırattan çok istifade edeceklerini ve ders çıkaracaklarını düşünüyorum. Eserdeki ”Muhammed Hamidullah Hocam” bahsi, son derece önemli ve mufassaldır. Zira meşhur İslam âlimi Hamidullah’ı fikirleri ve kitaplarıyla Türkiye’de ilk tanıtan ve kendisinden tercüme yapan isimdir Tuğ. Evliliğinden, çocuklarından da bahseden Hocamız, askerliğini, seyahatlerini ve idari görevlerini de anlatıyor. Yaşadığı ve gördüğü mühim siyasi olayları es geçmiyor. Bir zamanlar uygulanan “Başörtüsü Yasağı”nı da hukukçu olarak sorguluyor. Her vakit Hakk’ın yanında duran Salih Tuğ, geçmişte “ehl-i vukuf” olarak Risale-i Nurlar’ın serbest bırakılması yönünde rey kullanmış cesur bir münevverimizdir. İdareci olduğu ve temas kurduğu vakıf ve derneklerdeki gönüllü çalışmaları olağanüstüdür. Hoca hakkında arkadaşlarının ve öğrencilerinin hatıra ve intibalarını okumak lazım. Bu kıymetli eseri, herkese tavsiye ediyorum.