Gündem yoğun. Bir tarafta devam eden Rusya Ukrayna savaşı, diğer taraftan Avrupa’daki dengelerin yer değiştirmeye başlaması, öte tarafta mahalle kabadayısı gibi davranan Trump, dünyada yükselen aşırı sağ, batı emperyalizminin yerine geçmeye çalışan doğu bloğu, ekonomik buhranlar, yapay zeka ile ilgili komplo teorileri, batının kasası olma rolüne devam eden Arap ülkeleri, dahası, dahası… Maddeleri alt alta sıralayıp çoğaltmak mümkün… Peki, bir Müslüman olarak bizim gündemimiz nedir? Bu kadar yoğunluğun içerisinde boynu bükük duran, kendine yetmeye ve yetişmeye çalışan, ümmetten umduğunu bulamayan ve Yüce Kudret’e sığınan Gazze, gündemimizde kaçıncı sırada yer alıyor? Dünyanın en zor imtihanını veren Gazze’yi ne kadar dert ediniyoruz? Gazze özelinde Filistin’in geneli işgal altında yokluğu ve yalnızlığı iliklerine kadar yaşıyor maalesef. Peki, biz ne yapıyoruz? Kişi kendisi için istediğini mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olmaz, hadisine bugün ne kadar riayet ediyoruz? Sahurda oruca niyet ettiğimiz gibi Müslüman Kardeşimiz için konfor alanımızı terk etmeye niyet ediyor muyuz? Yoksa sadece kendi ülkemizdeki Müslümanları mı kardeş olarak görüyoruz? Zor zamanlar güçlü iradeler yetiştirir. Dünyanın zor ve dar zamanlarından geçiyoruz. Haklının güçlüye mağlup ettirildiği zamanlar. Dünya telaşı denen bir hengâmenin içinde yuvarlanıp gidiyoruz. Nerde o eski ramazanlar, derken eski ramazanları yaşamak yahut yaşatmak adına bir gayretin ne kadar içerisinde miyiz? Eskiye duyduğumuz özlem bugünü hesaba çekmemize yetmiyorsa hiçbir hasret giderilmiş olmuyor. Özlem, eylemi gerektirir. Eyleme dönüşmeyen özlem, insanı hüzne ve depresyona sokar. Mübarek günlerdeyiz. Bugünlerin bizim için bir fırsat olması gerekir. Pişmanlıklarımızın telafisine, özlemlerimizin giderilmesine, huzura, rahmete, kardeşliğe ve nihayetinde kâmil insan olmaya vesiledir. Başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluş olan Ramazan ayının rahmet demlerinde payımıza düşeni almanın ümidini taşıyoruz. Bunun için sevdiğimiz şeylerden infak etmenin gerekliğinin bilincindeyiz. Yüce Allah, “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.” (Al-i İmran Suresi, 92. Ayet) buyurarak imtihanımızın çerçevesini belirlemiştir. Hayatımıza dönüp baktığımızda bizim olduğunu zannettiğimiz ne çok şey var, değil mi? Evimiz, eşyalarımız, işimiz, dostlarımız, arabamız… Bizim olduğunu zannettiğimiz her ne varsa, hepsine sadece bir nefes mesafesi uzaklıkta olduğumuzun bilincinde miyiz? Oruç da sahip olduklarımızı kullanamadığımızı bize göstermesi adına anlamlı bir ibadet… Sahip olduklarımıza dokunmayacağımıza niyet dahi ediyoruz. Sahurda sadece oruca mı niyet ediyoruz? Sahi oruç, imsaktan iftara kadar yemeden içmeden beklemek midir? Sadece biz orucu tutuyorsak oruç ruhumuza ne kadar dokunmuş olur? Oruç bizi tutmadığı müddetçe orucu ne kadar tutmuş oluruz? Oruç, alışkanlıklarından vazgeçebilmektir. Bugün sevdiğimiz şeylerin başında alışkanlıklarımız geliyor. Sabah kahve içmeden kendime gelemem, kola olmayan sofraya oturmam, temizlikte şu marka deterjandan başkasını kullanmam, türünden söylemlere hepimiz tanık oluyoruz. Kendimiz için istediğimiz şeylerin kardeşimizin hüznüne sebep olduğunun farkında mıyız? Sadece Ramazan’da değil hayatımızın tamamında boykottan taviz vermemek gerekir. Boykot, kardeşlik hukukunun icrasında hiçbir şey yapamıyorum derken bile yapabileceğin en kutlu eylemlerden biridir. Gazze’de sağlanan ateşkes dahi hemen rehavete düşmemize neden oldu. Ateşkes sağlanınca attığımız sloganlar, düzenlediğimiz basın açıklamaları amacına ulaştı yanılgısına düşmemize neden oldu. Emperyalizme ve küfre karşı tek yumruk olduğumuzu zannediverdik. Bugün zannın çoğundan sakınarak duruş ve eylem sahibi olma günüdür. Bugün orucumuz için iftar, insanlık için Gazze vaktidir. Bugün bu bilinci ıskalarsak yarın için çok geç olacak. Unutmayın ki, boykot biterse ateşkes de biter.