Sadece kürdüm dediği için öğretmeninden sopa yiyen bir çocuğun içinde yaşadığını buhranı düşünebiliyor musunuz? Ya da “öğretmenim ben Diyarbakırlıyım ve terörist değilim” diye haykıran Kürt çocuklarını hiç düşündünüz mü? Diyarbakır cezaevinde yaşanan şiddeti ve zulmü söylemiyorum bile. Bir Türk olarak ömrüm bu insanların yaşadığı travmaları yazmakla geçti. Evet, bu ülkede barışı, huzuru, demokrasiyi ve özgürlükleri istemeyen sürekli millet aleyhine iş tutan, gücünü kandan, silahtan ve kaos ortamından alan profesyonel bir gladyo yapılanması vardı. Öyle ki Kürtleri daha çocukluğundan itibaren devletine ve milletine düşman eden ve onları Amerika’nı kurduğu İsrail’in eğittiği terör örgütüne yönlendiren korkunç bir düzenek inşa ettiler. Sonra örgüt, o çocuklardan bir tabur kurdu Kandil’de! Bir anaya, “benim kızım devrim için şehit oldu, mutluyum” dedirttiler. O yüzdendir ki PKK, 9.yüzyıldan 19.yüzyıla kadar geçen sürede muazzam bir birliktelik ve bütünlük örneği sergileyen bu iki halkın arasına atılmış büyük, kanlı, korkunç bir projedir. Bu tezgâhın da elbette dayandığı bir mazisi var. Düşünün, bu ülkede iki farklı kesime yönelik büyük ayrıştırma planları devreye sokuldu. Bunlar dindarlar ve Kürtlerdir. Geçmiş darbe dönemlerine bakınız, hep bu iki kitle hedef alınarak, bahane gösterilerek ülkemize çökmeye çalışmışlardır. Birine gerici diğerine bölücü denilmiştir. CHP zihniyetinin Kürtleri asimilasyona tabi tutmadığına kim ikna olabilir? CHP bugüne kadar Kürtlerin lehine olacak tek bir adım atmamıştır. Vaktiyle bu ülkede Kürt dili, kıyafetleri, folkloru ve Kürtçe isimlerin kullanımı yasaktı. Yerleşim yerleri sıkıyönetim altında idi. Erdoğan ne zaman anayasa gündeme gelse hep şöyle demiştir; “Her kimlik, her değer, herkesin özgürlük demokrasi barış ve adalet talebine bu anayasa karşılık verecek. Bu anayasa Türk’ün, Kürt’ün, Zaza’nın, Arap’ın Çerkez’in, Roman’ın, Alevi’nin Sünni’nin, azınlıkların yani 74 milyonun anayasası olacak.” İşte bu ifadeler aynı zamanda 2014 çözüm sürecinin de zihni alt yapısını oluşturdu. PKK, silah bırakacak ve yıllardır ötekileştirilen dindarlar ve Kürtler bir araya gelerek kadim Türk Kürt ittifakını yeniden tesis edecekti. Buna inandık ve samimi duygularla sürece destek verdik. Kandil o zaman Öcalan’ın hiçbir çağrısına kulak vermedi ve onca emeği hiçe sayarak çatışma ortamı başlattı. Bugün farklı bir yöntemle tekrar silah bırakma çağrısı yaptırıldı. Öyle ki bu süreçte TSK bir gün bile durmadı. Bir taraftan terör örgütüne yönelik operasyonlar devam ederken Bahçeli’nin katkısıyla da silah bırakma çağrısı yaptırıldı. PKK’nın miadını doldurduğu ve kendini feshettiği ilan edildi. Kandil çağrıyı o dakika uydu ve geçici ateşkes ilan etti. Hal böyle olunca ekranlarda büyük barış rüzgârları estiriliyor. Neticede bir terör örgütüne silah bıraktırmaya çalışıyorsunuz. Peki, ya Suriye kanadı? Bakınız Amerika hala Suriye’den çekilmedi keza Rusya da öyle. İsrail kendi emeli doğrultusunda ilerlemeye devam ediyor. Ukrayna ve Avrupa’nın gözden düşürüldüğü bambaşka bir döneme doğru sürükleniyoruz. Bölgemizde de yeni bir dizayn dönemi başlayacak. Tam da bu noktada gözler miadını doldurduğu söylenen PKK’ya ve hala aktif olan Suriye kanadı PYP/YPG örgütlerine çevriliyor. Suriye hükümetinin daha yeni petrol anlaşması yaptığı bu örgütlerin Suriye’de ne şekilde varlık bulacağı hala muamma. Leyla Zana bir ara şöyle demişti: “BM, AB, Koalisyon güçleri ve bölge devletleri; Kürdistan halklarına, en çok da Kürt halkına karşı olan sorumluluklarını yerine getirmeli ve tarihsel borçlarına sahip çıkmalılar.” Bu işin sonu Suriye’de bir Kürt devletinin kurulmasına doğru evirilirse işte o zaman demir yumruğumuz tepelerine inmelidir.