Şiir vardır; bir şarkı çağırır dilimizin ucuna, yazma arzusuna sürükler, hayret makamında durdurur muhatabını. Şiir vardır; usulca dokunsa da derin çağrışımlara taşır, susturur zamanı. Güzeldir duyguların bile taşlaştığı zamanlarda şiir okumak, bir kalbi şiirle yumuşatmak… M. Ali Özdoğan Eylül 2024’te Çıra yayınlarından çıkan şiir kitabı Kayıp İlanı’nı ince imzasıyla göndermiş haneme, teşekkür ederim. 94 sayfa hacmindeki Kayıp İlanı otuz altı şiirden oluşuyor. Kapakta kuru, ince dal parçasına çakılmış ahşap bir yön işareti var, arka fonda sisli puslu bir hava. Kayıp İlanı serbest veznin hâkimiyetinde. Kitap açılışını “Gölge” adlı şiirle yapıyor, Özdoğan’ın şiir sözlüğünde sık geçen bir kelime bu. Gölge yer yer zihinde kuvvetli izler bırakan bir hüznün şiiri: “Bir babanın yüzünden damlayan terle/yıkanıyor pazartesi” “Ruhumuzda acının tuğrası” “Güvercin ölürse gölgesi de ölür/bundan kimsenin haberi olmaz/çünkü ölüm/gölgesi olmayan bir sessizliktir” “Gölge” şiirinde geçen “işaret çocukları” Cahit Zarifoğlu’na telmih. Eserin ilerleyen sayfalarında da sık sık karşılaşıyoruz anıştırmalarla. Meselâ “kentin öbür ucundan gelen adam”la “Dua” şiirinde, meselâ Hollandalı bir şair olan “Williem Wilmink’in karnesi” ile “Kar Üstüne Yazılan Şiir” de… Gölge, hüzün yüklü bir hatıra bırakmasına rağmen ben en ziyade kitabın ikinci ürünü olan ve “kadınlar söylendi: Ah oğlum/Ne diye taşıyorsun şu kırlent kenarlı yalnızlığını yanında” mısraını taşıyan “Akşam’a Doğru Harran’a Varmak” adlı şiiri sevdim. Bu şiirde Doğu’nun genzi yakan o mistik destanı, ağıtı, şarkısı var. Antalyalı bir şair olan M. Ali Özdoğan’ı o büyülü dünyanın evladı olarak kazıyor aklımıza: Akşama doğru Harran’a varmak diye buna derim ben Sokulmuş herkes evlerde hala tükenmemiş bir cumartesinin koynuna Çalıyor yine o en acımasız türkü ömrümüzü ve hasretimizden bir peygamberi Bir dosta seslenecekken alfabenin ensesiz harfi gibi susacakken Akşama doğru Harran’a varmak diye buna derim ben M. Ali Özdoğan şiirde ahengi tesis edebilmek için özellikle mısra içi müzikaliteyi esas alıyor. Bu yazma tutumunda ilk sırayı ses akrabalığı olan kelimeleri birbirine yakınlaştırmak, yakın sesler üzerinden mana birliği sağlamak geliyor: “iki rekat zaman kalmaya/yetecek namaz yoksa (s.10)” “Salih çok halis bir adamdı (s.18)” “Kelimeler üflenecek/küflenecek duymadığın kelimeler (s.20)” “Bir yasin kopuyor uçurtmalara tutunan ellerimizden/uçurtmalara asılan gözlerimizden bir isyan kopuyor (s.63)” Özellikle “Dua” şiirinde geçen “yıkılmış sokaklardan geçtim/yıkanmış dualardan/yakınmış bana her şey/geçtim imar affından/geçtim ağır bir yükle/ kaburga kemiklerime kurulan köprüden/geçtim kaçıncı kez kendimden” mısralarının “y” ve “k” seslerinin ağırlığıyla örülmesi ve “Şairin Penceresi” şiirinde geçen “bir şarkı uzunca bir mesafe/kime karşı bunca telaş kuşların kanadında/(….) bütün tuşlara konuşuyorlar klavyenin/yerli ve milli kuşlar (s.68)” mısralarındaki baskın “ş” sesi ile yapılan aliterasyon bunun güzel örneklerinden. Yalnız hemen şuraya “bütün tuşlara” demek yerine, “bütün tuşlarına” ifadesinin şiire daha çok oturacağı fikrimi bırakayım. Özdoğan’ın şiiri modern şiir adı altında sunulan karışıklıktan nasip almamış. Üstelik “farkında” olan, günceli oluşturan argümanlara tavır gösterebilen bir kumaşı var onun. Çağına isyanı olan Kayıp İlanı bunu hem hâl, hem de söz ile sergiliyor. Nadiren çıksa da bu isyan karşımıza üstü örtülü değil, sözü dolandırmadan kaleme alıyor şair rahatsızlığını: “bir oturuşta/şiir yazabiliyor/her an her zaman/adını nereye yazsa/mayalanıyor kelimeler/edebiyat dergilerinde/şiir niyetine Sakallarındaki beyazlık/şiirin çıkmaz sokağını aydınlatıyor/oysa ne kadar karanlıktı/şairlerin geleceği/mütevazılığın kibri üzerine/birikiyor kuşlar/şiir niyetine (s.46)” Görüleceği üzere “Sakallı Adamlar” başlığı altında sürüp giden bu mısralar er kişi nezdinde şiirin önünde tutulan ve edebiyat mahfillerini işgal eden isimlere bir eleştiri niteliği taşıyor. Esasında bu şikâyet “uzaktan seyreden” pek çok şairin yüreğini tekmeleyen bir çığlık… Bir rahatsızlığın kolektif sesi. Kayıp İlanı yolculuğum ezbere sızmayı, deftere not edilmeyi hedefleyen pek çok mısraıyla güzeldi. “Ay ışığını israf etmeyelim” temennisiyle, “ezberlenecek bir şiirdi babamın elleri” bildirisiyle; “ve çam ağaçlarının uğultusundan/kelime-i şahadet yapıyor/ölmeden içmek için” diye anlatılan orijinal Kemal dayısıyla, “yüzme bilmeyen kadının katlanmış mektup” a benzetilmesiyle şiire susayan ruhumuzu besledi. Hem ne demişti şair: “kandırmak imkânsız acıkan bir denizi (s. 16)” Selam ile