Sevgili okur, müsaadenle, kalemimin mürekkebini zehre bulayıp bir hesaplaşmaya girişeyim. Zira, bazılarının ağzından dökülen kelimeler, bir lağım çukurunun fışkıran pisliği misali, havayı kirletip ciğerleri yakıyor. İşte, bir zat-ı namuhterem, yüksek perdeden demokrasi nutukları atarken, bir başka köşede, kendi lügatine “it sürüleri” gibi bir tabiri yakıştırıvermiş. Hem de kime? Filistin’e, Hamas’a “terörist” deyip İsrail ordusunda askerlik yapmış ve o katil sürüsüne methiyeler düzen bir şarkıcıyı protesto edenlere! Bu ne yaman çelişkidir, ey it oğlu it! (Babası hariç) Bir yanda “protesto haktır” diye göğsünü gere gere konuş, öte yanda aynı hakkı kullananları “it” diye yaftala. Bu, olsa olsa, iki yüzlülüğün sahne aldığı bir tiyatro, bir maskeli balo, bir sahtekârlık operasıdır! Hadi, gelin, bu tiyatronun perdesini aralayalım. Sahne tozlu, ışıklar sönük, ama başrol oyuncumuzun kibirli gölgesi, bütün bir salonu kaplamış. Bu it, bir elinde demokrasi meşalesi, öbür elinde hakaret kılıcı, bir o yana bir bu yana sallanıyor. “Protesto haktır!” diyor, ama sadece kendi sevdiği, kendi alkışladığı protestolar için. Yoksa, bir şarkıcı, ki o şarkıcı Filistin’in gözyaşına sırtını dönmüş, Hamas’a “terörist” yaftasını yapıştırmış, İsrail’in kanlı çizmelerine selam durmuş, işte o şarkıcıyı protesto edenler, birden “it sürüleri” oluveriyor. Ne ala memleket! Ne muhteşem bir ahlak terazisi! Bir yanda özgürlük naraları, öbür yanda küfür ve aşağılama. Bu mu senin demokrasi anlayışın, lan it? Bu mu senin insan hakları destanın? Sanki bir elinde Rousseau, öbür elinde bir sokak kabadayısının lügatçesi! Bu ikiyüzlülük, bir bataklık gibi, etrafındaki her şeyi yutuyor. Zira, bu itin dünyasında, hak, sadece onun hak bildiği; adalet, sadece onun adil saydığı; insan, sadece onun insan gördüğü kadar insan. Gerisi? Gerisi “it sürüleri”. Gerisi “hastalıklı tipler”. Ne güzel bir dünya kurmuşsun kendine, lan it! Bir dünya ki, orada sadece senin sesin yankılanır, sadece senin gölgene yer vardır. Ama unutma, aynalar yalan söylemez. Senin o yüksek perdeden attığın nutuklar, o “demokrasi” masken, bir an gelir, suratında çatlar. Ve işte o zaman, maskenin ardındaki o pespaye gerçek, bütün çirkinliğiyle ortaya çıkarır bir yiğit. Peki, nedir bu “it sürüleri” lafının ardındaki naber? Nedir bu kibirli dilin, bu zehirli kalemin hedefi? Bir avuç insan, bir şarkıcıyı protesto etmiş. Neden? Çünkü o şarkıcı, Filistin’i, Hamas’ı “terörist” diye yaftalamış, İsrail’in zulmüne methiye düzmüş. Bu protesto, Mikrofon İti kitabında neden suç? Neden bu insanlar, onun gözünde “it” oluyor? Cevap basit: Çünkü bu itin dünyasında, bazı acılar muteberdir, bazı acılar ise “it sürülerinin” meselesi. Filistin’in gözyaşı, onun nazarında bir damla su kadar bile değerli değil. Hamas, onun için “terörist”, ama katil, soykırımcı İsrail’in tankları, bombaları, onun gözünde birer barış güvercini. Ne muhteşem bir adalet anlayışı! Ne harikulade bir vicdan! Ulan it! Sen ki demokrasinin kürsüsüne çıkıp nutuk atarsın, söyle bakalım: Hangi protesto senin nazarında meşru? Hangi çığlık senin kulağına hoş gelir? Hükümeti protesto edenler mi? Onlar “demokratik hak” sahibi. Peki, ya Filistin için haykıranlar? Onlar “it sürüleri”. Bu nasıl bir terazidir ki, bir kefesine özgürlük koyar, öbür kefesine hakaret? Bu nasıl bir vicdandır ki, bir yanda insan hakları diye bağırır, öbür yanda insanlara “it” der? Bu, olsa olsa, bir ahlak soytarılığıdır. Ama dur, ey okur, bu hikâye burada bitmez. Zira bu itin “it sürüleri” tabiri, sadece bir dil sürçmesi değil, bir zihniyetin aynasıdır. Bu zihniyet, kendinden olmayanı ötekileştirir, küçümser, aşağılar. Bu zihniyet, kendi doğrularını bir tapınak gibi yüceltir, gerisini ise bir çöp yığını gibi kenara iter. Bu zihniyet, “ben bilirim, ben haklıyım” diye böbürlenir, ama aynaya bakmayı unutur. Oysa ayna, her zaman en acımasız hakemdir. Ve ayna, bi itoğlu ite şunu söyler: Senin o “it sürüleri” dediğin insanlar, senin savunduğun o “demokratik hak” için sokakta, senin göremediğin bir acıyı haykırıyor. Senin o “hastalıklı tipler” dediğin insanlar, belki de senin unuttuğun bir vicdanın sesini yükseltiyor. Şimdi, gelin, bu tiyatronun final sahnesine bakalım. Bizim it, sahnede, elinde mikrofon, bir yanda demokrasi nutukları atıyor, öbür yanda “it sürüleri” diye bağırıyor. Seyirciler arasında bir uğultu: Kimisi alkışlıyor, kimisi yuhalıyor. Ama sahnenin gerisinde, bir gölge var. Bu gölge, Filistin’in gözyaşı, Hamas’ın direnişi, bir halkın çığlığı. Ve bu gölge, bu itin bütün nutuklarını, bütün kibirli laflarını yutuyor. Zira, tarih, kimin “itoğlu it” kimin “insan” olduğunu, kimin haklı kimin haksız olduğunu, bir gün mutlaka yazar. Ve o gün, bu itin maskesi düşer, o “it sürüleri” dediği insanların haklı çığlığı, onun sahte nutuklarını gömer. Ulan it! Sana son bir söz: Kaleminle, dilinle, kibrinle bu dünyayı kirletmeye devam edebilirsin. Ama unutma, kelimeler bir bumerang gibidir. Bir gün döner, seni bulur. Ve o gün, senin “it sürüleri” dediğin insanlar, başları dik, dimdik ayakta dururken, senin o kibirli masken, yerle bir olur. Zira hakikat, her zaman galip gelir. Ve senin ikiyüzlü tiyatron, bir gün, sadece bir footnote olarak hatırlanır. Sözün Özü: Ey okur, bu makale, bir hiciv, bir isyan, bir ayna. Bu millet it sürüleri diyen bir itoğlu itin iki yüzlülüğüne, kibrine, sahtekârlığına bir tokat. Ama bu tokat, sadece ona değil, onun gibi düşünen, onun gibi konuşan, onun gibi hakikati çarpıtan herkese. Zira dünya, “it sürüleri” diye yaftalananların değil, hakikatin, vicdanın, adaletin dünyasıdır. Ve o dünya, er ya da geç, galip gelecektir.