İmralı’dan yapılan açıklama ile ülkemizde yeni bir dönem başladı. Herkesin ortak umudu, inancı ve kararlılığı terörden arınmış Türkiye. Kırk yıldan beri ülkemizde kan döken ve on binlerce şehidimizin şehadet şerbetini içmesine sebep olan kanlı terör örgütü PKK’nın elebaşısının yaptığı “Silahları bırakın, örgütü lağvedin” çağrısı, ülkemizde yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul ediliyor. 1984’teki kanlı ve kalleş “Eruh Baskını” ile başlayan terör eylemlerinin son bulması, inşallah Türkiye’de iç barışın ve huzurun miladını sağlayacak, ekonominin canlanmasına da katkıda bulunacaktır. Bu gelişmeye sevinemeyenleri bedbahtları görebiliyoruz. Elbette bu başarıyı kıskanan ve meseleye ‘siyasi’ olarak bakanlar ileride yanıldıklarını anlayıp utanacaklardır. Bu tarihî açıklamanın ertesinde cuma günü, karanlık dönem 28 Şubat’ın 28’nci yıldönümüydü. O baskı döneminde yapılan zulümleri, baskıları, işkenceleri elbette unutmadık, unutamayız. Zira biliyor ve inanıyoruz ki, yapılan zulüm ve haksızlıklar unutulursa tekrarlanır. 28 Şubat Türk Siyaset Tarihi’ne kara bir sayfa olarak geçmiştir. Önemli olan onu unutmamak ve Demokrasi’nin ‘vesayetsiz’ bir biçimde yaşamasını sağlamaktır. Her ne kadar bazı nadanlar, o eski ‘vesayet dönemi’ni özlem duysa da, elbette bu kirli hevesleri kursaklarında kalacaktır. Çünkü kanlı ve alçak 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü ile Türkiye’de “Darbeler Dönemi” sona ermiştir. Ve hiç kimse bir daha böyle bir soysuz kalkışmaya cesaret edemeyecektir. ABD EFSANESİ ÇÖKTÜ ABD Başkanı Trump’un, soykırımcı alçak katil Netanyahu ile yapay zekâ marifetiyle yayınladıkları video, bütün dünyada nefret uyandırdı. Henüz Gazze’de masum bebeklerin ve çocukların kanları kurumadan bölgeyi bir turizm alanına çevirmeyi amaçlayan bu ‘günahkâr ikili’ utanmadan sıkılmadan pozlar veriyor ve bölgeye sahte bir umut, barış ve huzur (!) vadediyor. Elbette bu ‘hayasız akın’ insanlık tarafından püskürtülecektir. Herkesin başına bela olan Trump’un, konuğu Zelenski’ye saygısız tavrı ve dünyanın gözü önündeki seviyesiz tartışması, bardağı taşıran son damla oldu. Süper güç zannedilen ABD efsanesinin çökmeye başladığı, bu olayda ayan beyan ortaya çıktı. Avrupa ülkeleri ve herkes, ABD’ye tavır alıyor. KORAY’DAN HATIRALAR Kenan Hulusi Koray, “Yedi Meşaleciler” edebiyat grubunun tek hikâyecisi. 37 yıllık kısa ömrüne birçok eseri sığdıran yazar beş hikâye kitabı ile Osmanoflar isimli romanı edebiyatımıza kazandırmıştır. Birkaç Edebî Fısıltı başlığıyla yazıları, hatıraları ve mülakatları da kültür hayatımızda yerini aldı. Kitabı titizlikle hazırlayan değerli araştırmacı yazar Tahsin Yıldırım, bu çalışmasıyla önemli bir hizmete imza atmış bulunuyor. Eserin başında “Kenan Hulusi Koray’a Dair” bölümünde yazarın ayrıntılı bir biyografisi yer alıyor. Yazarın doğup yetiştiği yerler, evliliği, askerliği ve vefatının ardından kişiliği, hakkında yapılan ihtifal ve edebî şahsiyeti anlatılıyor. Tabii bu arada, edibimizin Yedi Meşale Grubu’ndaki yeri üzerinde önemli duruluyor ve muhtelif yayın organlarında kalmış yazılarına dikkat çekiliyor. Bu bölümün sonunda da eserleri toplu olarak veriliyor. Vefat etmiş yazar ve şairlerin gazete ve dergilerde neşredilmiş olan yazıları, hatıraları, mektupları, röportajları çok önemlidir. Basılmış olan kitaplarının yanı sıra bunların da hazırlanıp söz konusu edebiyatçımızın külliyatına dâhil edilmesi gerekiyor. Hatta kanaatimce müteveffa kalem erbabının yarım kalan çalışmaları da okuyucularına sunulmalıdır. Zira bazı kalem ustaları bir romana veya hikâyeye başlayabilir ama çeşitli hastalıklar, sıkıntılar yüzünden veya ömrü vefa etmediği için bu edebî çalışmalar yarım kalabilir. Bu metinler de edebiyata ve yazarın külliyatına dâhildir. Asla göz ardı edilmemelidir. Şüphesiz bunların yarım kalmış olması asla bir nakise değildir aksine müellifin gayretini, sebatını, azmini, çalışkanlığını bize gösteriyor. Kenan Hulusi Koray’ın yazılarında muhtelif konular dikkat çekiyor. Bir gazeteci olarak da kıvrak bir kaleme sahip olan ve yaşadığı dönemdeki birçok sosyal ve kültürel meseleye temas eden Koray, edebiyattan hayata, tarihten kültüre çok farklı sahalardaki duygu ve düşüncelerini bu kısa veya uzun metinlerde dile getiriyor. Dolayısıyla biz bu yazıları tamamen okuduğumuzda hikâyecimizin gerçek dünya görüşünü, hayata bakışını rahatlıkla anlayabiliyor, kavrayabiliyoruz. Aktüel meselelere bigâne kalmayan Koray, bir muharrir olarak fikirlerini serdediyor ve yaşanan hadiseler hakkındaki kanaatini okuyucularıyla buluşturuyor. Kitabın ikinci bölümünde ‘Hatıralar’ var. Yazar, muhtelif zamanlarda, farklı kişilerle yaşadığı hatıraları güzel bir üslup ile anlatıyor. Bunlar arasında bilhassa çocukluğunu dile getirdiği hatıralar çok zevkli ve renklidir. Esasen çocukluk dönemi zaten insanoğlunun maziye sığınma ve o hülyalarla avunma devridir. Ama bunu Kenan Hulusi Koray gibi edebiyatçılar mükemmel anlatır. İlk kitabım Edebiyatçılarımızın Çocukluk Hatıraları’nda 70 büyük şair ve yazarımızın hatıralarını bir araya getirmiştim. Ediplerimiz orada da unutamadıkları çocuksu şölenlerini sevimli bir üslup ile yâd ediyorlar. “İstanbul Yazıları” ve “Mülakatlar” kitabın son bölümlerini oluşturuyor. Bu tür eserler, edebiyat tarihimizin eksik yanlarını ortaya koyuyor. Bilinmeyen hususları bize aşikâr ediyor. Tereddüt ettiğimiz bilgilerin sahicilerini yansıtıyor. Dolayısıyla Ötüken Neşriyat arasında yerini bulan bu eser çok kıymetli bir çalışma olarak değerlendirilmelidir. Tahsin Yıldırım’ı yürekten kutluyorum. Eline, kalemine, gözüne gönlüne sağlık diyorum. 30 SENE EVVEL İSTANBUL Cumhuriyet döneminde kalemi işlek, zihinleri kıvrak, hisleri berrak olan çok kıymetli muharrirlerimiz vardır. Bu yazarların çoğu edebiyat vadisinde müstesna eserler kaleme aldıkları gibi ömürleri boyunca muhtelif gazete ve mecmuada yazılar da yazmışlardır. Aslında bir bakıma zamanın tanığı olmuş, yaşadıklarını anlatmış, bize unutulmaz yazı hazineleri bırakmışlardır. Bu mümtaz ediplerimizden birisi de Sermet Muhtar Alus’tur. Yine Ötüken’den kütüphanelerimize armağan edilen 30 Sene Evvel İstanbul kitabını çalışkan ve üretken edebiyatçılarımızdan Yakup Öztürk hazırlamış. “Akşam Yazıları 1” alt başlığıyla okuyuculara sunulan kitabın devamının geleceğini sevinçle öğreniyoruz. Dönemine ayna olan eser, Alus’un uzun yıllar kalem oynattığı Akşam gazetesindeki yazılarından meydana geliyor. “30 Sene Evvel İstanbul” üst başlığıyla yazarın topladığı bu metinler “75 Sene Evvel İstanbul”, “Eski Günlerde”, “Eski Defterdekiler”, “İstanbul Kazan, Ben Kepçe”, “Gördüklerim ve Duyduklarım” gibi farklı başlıklarla okuyuculara sunulmuş ve büyük ilgi görmüştür. Sermet Muhtar bu yazılarla büyük bir okuyucu kitlesine sahip olmuş ve her yazdığı kültür ve edebiyat meraklıları tarafından dikkate alınmıştır. Bazı resim, çizim ve tasvirlerle zenginleştirilen, dipnotlar ve açıklamalarla kusursuz hâle getirilen eser sayesinde bir bakıma eski İstanbul’un o muhteşem hayatına ve insanlarının yaşayışına yakından tanık oluyoruz. Semtleri, Ramazan hayatını, muhtelif mekânlardaki eğlence hayatını, Karagöz’ü, Ortaoyunu’nu, Tuluat temaşalarını seyrediyor, eski zaman sanatkârlarını birinci elden tanıma imkânını elde ediyoruz. Bugün için bir kısmı ne yazık ki ‘meçhul’ kalsa da bir zamanların ‘meşhur’ simalarıyla tanışıyor. Yapıp ettikleriyle, marifet ve maharetleriyle kültür hayatımızdaki yerlerini tespit edebiliyoruz. Fenerbahçe, Köprü, Haydarpaşa, Kadıköy, Eminönü, Fatih ve diğer birçok semtin hususiyetlerini ve öne çıkan yönlerini görebiliyoruz. Buralarda icra edilen sanatlardan haberdar oluyor; çarşılarıyla, esnafıyla, meşhur simalarıyla karşı karşıya geliyoruz. Bir bakıma geçmiş zamanın bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçtiği sayfalarda geleneklerimize göreneklerimize ve bütünüyle sosyal ve kültürel hayatımıza tanıklık ediyoruz. Bu tür eserler anlayan için birer define, hazine. Zira İstanbul gibi muazzam bir şehrin az bilinen veya hiç bilinmeyen yönlerini bize gösteriyor. Bugün unutulmuş ananeler, ziyaretler, hususiyetler, muhtelif sanat icraları bu vesile ile hatırlatılmış oluyor. Kim bilir belki de bu kültür hazinelerinin yeniden ihya edilmesine vesile olunabilir. Komşuluklar, akraba ilişkileri, konuşulan dil, eski devrin eğitim hayatı, evlilikler, Boğaziçi mehtapları, spor müsabakaları, pazarcılar, sokak satıcıları… Mevsime göre yetişen sebze ve meyveler… Bir bakıma İstanbul’un bütünüyle sosyal, kültürel ve şehir hayatından çok çarpıcı sahneleri bu seçkin eserde okuyoruz. Keşke sinema ile alakalı olan dostlarımız, yapımcılar, yönetmenler, senaristler bu eseri okusalar inanıyorum ki hemen bir belgesel veya dizi yapma ihtiyacını hissedeceklerdir. BAŞTAN AYAĞA GÜZEL Ahmet Emin Saraç’ın Baştan Ayağa Güzel eserinde “Hâfız, Fuzûlî ve Bâkî’nin Şiirlerinde Sevgili Tasviri” ele alınıyor. Işılay Arkan’ın Direniş Hatıralarım kitabında ise “Kıbrıs’ta Enosis’e Karşı Mücadelemiz” anlatılıyor. Simurg’un Gölgesinde İran eseri, bir gezi rehberidir. Bahsettiğim bütün bu eserler Ötüken Neşriyat arasında vitrinlere taşındı. Yayınevinden çıkan diğer bazı kitaplar ve yazarları ise şöyle: Meseleler Defteri (Prof. Dr. Ahmet B. Ercilasun), Türk Dünyası Şamanizmi (Hazırlayan: Hasan Kızıldağ), Wilyem Şekspiyer (Cenap Şahabettin, hazırlayan: Seda Özbek), İhtiyar Denizcinin Ezgisi (Samuel Taylor Coleridge, Türkçesi: Alper Çeker), Konuksever Aziz Julien Efsanesi (Gustave Flaubert, Yayına hazırlayan: Prof. Dr. İsmail Yakıt).