Geçtiğimiz günlerde bir zamanlar sesi ile insanımızın kalplerinde yer tutan Kani Karaca’dan Tâhirü’l-Mevlevî’nin sözlerini yazdığı bir ilahi dinledim. Şiirin mısraları, insanın Rabbi huzurundaki mahcubiyetini ve pişmanlığını güçlü bir şekilde ifade eden derin bir yakarış niteliğinde. Şair, ilahi huzura eli boş gidilmeyeceğini ancak kendisinin de hayırlı ameller yerine günahlarla yüklü olarak geldiğini dile getirirken “Eli boş gidilmez gidilen yere” diyerek, bir yere eli boş gitmenin uygun olmayacağını belirtiyor. Burada ima edilen yer, Allah’ın huzurudur. İnsan, Rabbi’ ne ibadet, salih amel ve hayır ile gitmelidir. Ancak kendisinin bu idealin uzağında olduğunu itiraf ile “Rabbim boş gelmedim ben suç getirdim” mısraı ile bir iç muhasebe yapıyor. Allah’a eli boş gitmediğini ama getirdiği şeyin hayır değil, suç olduğunu söylüyor. Yani günahlarını, hatalarını, eksikliklerini getirdiğini itiraf ediyor. Bu ifade, kulun kendi acziyetinin farkında olmasını ve tövbe kapısını çalmaktan başka çaresi olmadığını göstermektedir. Devam ediyor ve “Dağlar çekemezken bu ağır yükü” diye günahların ağırlığı o kadar fazladır ki dağlar bile bu yükü taşıyamaz. Bu mısra, Kur’an-ı Kerim’de geçen “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara sunduk, onlar bunu yüklenmekten kaçındılar…” ayetini hatırlatıyor. Günah, insana yüklenen ağır bir sorumluluktur ve bu yükün altında ezildiğini dile getiriyor. Günah yükünü taşımak zaten zor iken, şair “İki kat sırtımda pek güç getirdim” diyerek bunun iki kat olduğunu ifade ediyor ki, burada ‘iki kat’ ifadesi, belki de hem dünyevî hem uhrevî sorumlulukları ihmal etmeyi hem bireysel hem toplumsal görevleri yerine getirememeyi anlatmaktadır. Ayrıca, insanın günahlarının sadece bireysel hatalardan ibaret olmadığını, zamanla daha da artarak ağırlaştığını vurgulayarak bir tövbe yakarışı olarak bitiriyor. Özetleyecek olursak; Tâhirü’l-Mevlevî, insanın Rabbi karşısındaki çaresizliğini ve mahcubiyetini anlatırken, aynı zamanda Allah’ın merhametine ve bağışlayıcılığına da işaret ediyor. Zira kul, günahlarını itiraf ederse, samimi bir tövbe ile Allah’ın affına mazhar olabilir. Bu yüzden şiirde her ne kadar bir pişmanlık ifadesi olsa da aynı zamanda bir umut ve beraberinde Allah’ın rahmet kapısı, en ağır yüklerle bile çalınabileceği var. Bu arada önümüzdeki hafta evlerimize bir misafir geleceğini söyleyelim. Rabbimizin bize lütfettiği bu kutlu misafiri en iyi şekilde ağırlamalıyız. Bir ay boyunca hayatımıza misafir olacak bu kutsal zaman dilimini karşılamak için hem kendimizi hem de aile bireylerimizi ruhen ve bedenen hazırlamalıyız. Onun gelişini sürekli iyiliklerle, ibadetlerle ve hayırlı amellerle karşılayarak, bizlere sunduğu rahmet iklimini doya doya yaşamalıyız. Misafire ne kadar özen gösterirsek, onu bize gönderen Yaratıcı, bizleri bereket ve manevî huzurla taçlandıracaktır. O halde affımıza ve arınmamıza vesile olacak bu özel misafirimizi sadece geleneksel bir karşılamayla değil, kalpten gelen samimiyetle ve ihlaslı ağırlamalı, ayrılığında da tekrar kavuşmayı dileyerek uğurlamalıyız ve’s-selam.