İstanbul’un Fethi yıldönümünde CHP’nin başındaki zat bir pankart paylaştı. Pankartta, Fatih Sultan Mehmet Han, Mustafa Kemal ve Ekrem İmamoğlu var. Fatih, İstanbul’u alan, Mustafa Kemal, İstanbul’dan çıkıp Anadolu’yu örgütleyerek Kurtuluş Savaşı’nı organize eden adam. Ekrem İmamoğlu ise Kendisine emanet edilen İstanbul Kasası’nı götürdüğü iddia edilen adam. Gel de küfretme, gel de kahretme. Ama “kendine hâkim ol Erdal. Bu solcu rezilliği al Fetih günlerine götür de John Benjamın Toshak Kebabı yap” dedim kendi mindime. Hadi buyrun Toshak Kebabı’na… Hadi gelin, bir an için zaman makinesine atlayalım ve bugünün Türk solunu, o afili jargonlarıyla, 29 Mayıs 1453 sabahına, İstanbul’un surlarının dibine ışınlayalım. Manzara şahane: Fatih Sultan Mehmet, atının üstünde, toplar gürüldüyor, yeniçeriler kılıçlarını biliyor, bir yanda Bizans’ın son çırpınışları… Ama durun, surların öbür tarafında bir grup, megafon yerine borazanla bağırıyor: “Fetih değil, barış! Emperyalizme geçit yok!” Evet, Türk solu 1453’te sahnede! CHP’sinden TİP’ine, TKP’sinden bilumum fraksiyonuna, hepsi toplanmış, pankartlar açılmış, sloganlar havada uçuşuyor. “Konstantinopolis Halkı Adına Konuşuyoruz!” İlk sahne: CHP’li bir abimiz, elinde parşömen, surların üstünden kalabalığa sesleniyor: “Bu fetih, apaçık bir militarist provokasyon! Osmanlı’nın yayılmacı politikalarına karşı halkların kardeşliğini savunuyoruz!” Yanında TİP’ten bir yoldaş, “Ayasofya müze kalsın!” diye yırtınıyor. TKP’li teyzemiz, “Top değil, diyalog!” yazılı bir pankartı sallıyor. Sanki Fatih’in ordusu, surları aşmak yerine oturup “barış görüşmeleri” yapacak! Oh, ne güzel dünya! Bu arkadaşlara bir de mahcup Kürt solu DEM eklemlenmiş, 1453’ün o kaotik ortamında, “halkın iradesi” diye bir şey icat etmişler. Şehrin teslim olma görüşmelerine rağmen fethedilmesini, “Konstantinopolis halkının öz yönetimine saygısızlık” diye kınamışlar. Sanki Bizans’ta halk, sandığa gidip “Fetih olsun mu?” diye referandum yaptı da Osmanlı buna uymadı! “Halkların iradesi hiçe sayıldı!” diye feveran ederken, bir yandan da “Bizans’ın kadim mirası yok ediliyor!” diye ağlıyorlar. Ayasofya’nın camiye çevrilecek olması, bunların yüreğine hançer gibi saplanmış. “Kültürel mirasa dokunma!” diye bir kampanya başlatmışlar, hashtag niyetine #AyasofyaMüzeKalsın yazan bayraklar açmışlar. “Topa Karşı Kalem, Savaşa Karşı Barış!” Osmanlı’nın o muazzam toplarına bakıp, “Militarizme hayır!” diye bağırıyorlar. Fatih’in devasa topu Şahi’yi görünce, “Bu ne şiddet, bu ne celal!” diye veryansın etmişler. “Silahlanmaya değil, diyaloga yatırım yapın!” diye DEM’li slogan atarken, bir yanda da “Emperyalist işgal!” diye feveran ediyorlar. Sanki Fatih, surları aşarken “Dünya barışı için geliyoruz!” diyecekti. Osmanlı’nın fetih politikasını, “yayılmacı kapitalizmin ilk adımı” olarak tanımlamışlar. Hadi canım, sen git bunu yeniçerilere anlat! Adamlar kılıç sallarken, “Halkların dayanışması!” diye bağıran bu arkadaşlara dönüp, “Yahu, ne dayanışması, biraz kenara çekil!” derlerdi herhalde. Sloganlar, Pankartlar, Romantik Hayaller Peki, sahne nasıl renkleniyor? Tabii ki bol bol sloganla! İşte solcularımızın 1453’te surların dibinde salladığı pankartlardan bazıları: “Fetih değil, barış! Konstantinopolis özgür!” “Ayasofya’ya dokunma, kültürel miras bizim!” “Emperyalizme geçit yok, yaşasın Bizans dayanışması!” “Halkların kardeşliği için fetih iptal!” “Top değil, zeytin dalı!” Bir de bunların arasında, “Osmanlı’nın sömürgeci politikalarına hayır!” diye bağıran bir grup var. Sanki Fatih, İstanbul’u fethedip Starbucks açacak, zincir marketlerle şehri dolduracak! Bir başkası, “Bizans’ın çok kültürlü yapısına sahip çıkalım!” diye nutuk atıyor. Yahu, Bizans’ın “çok kültürlü” yapısı dediğin, bir avuç soylunun şatafatlı saraylarda şarap içip entrika çevirmesinden ibaret! Ama bizim solcular, her zamanki gibi romantik hayaller peşinde. “Konstantinopolis, halkların özgür şehri olmalı!” diye yırtınıyorlar. Sanki şehir, fetihten sonra bir anda distopyaya dönecek! Gerçekçi Olalım, 1453’te Ne Yapardınız? Hadi, dürüst olalım. Bugünün Türk solu ve CHP, 1453’te olsa, muhtemelen surların dibinde bir “Fetih Karşıtı Platform” kurar, basın açıklaması yapar, sonra da “Bizans’ın direniş ruhunu selamlıyoruz!” diye bildiriler dağıtırdı. Ama iş ciddiye binip kılıçlar çekilince, muhtemelen “Eee, şey, biz diyalogdan yanayız!” deyip topuklardı. Zira 1453’ün dünyasında, “halkların kardeşliği” diye bağırmak, kılıcın gölgesinde pek karın doyurmuyor. Sonuç: Mizah mı, Trajedi mi? Türk solu ve onun siyasal çatı temsilcisi CHP, her zamanki gibi, 1453’te de bol jargonlu, romantik ama bir o kadar da absürt bir muhalefet sergilerdi. Fatih’in topları surları döverken, bunlar “Barış, hemen şimdi!” diye bağırır, Ayasofya için imza kampanyası başlatırdı. Ama merak etmeyin, fetih biter, şehir düşer, bunlar da bir kahvehanede oturup “Aslında biz haklıydık, ama sistem izin vermedi!” diye dert yanardı. Ne de olsa, Türk solunun tarih boyunca en iyi yaptığı şey, “Haklıyız, ama yenildik!” nakaratını tekrarlamak. Peki, sen ne dersin? Bu arkadaşlar başka ne slogan uydururdu? Mesela, “Fatih’in yayılmacılığına karşı surlarda nöbet!” gibi bir şey mi? Hadi, sen de bir slogan patlat, bakalım ne kadar solcu olabiliyorsun! Sevgili solcular, size bir sorum var: Hiç düşündünüz mü, neden hep kaybeden taraftasınız? Çünkü siz gerçekliği değil, hayalleri seviyorsunuz. 1453’te de aynı şeyi yapardınız, bugün de yapıyorsunuz. Değişen tek şey, sloganlarınızın fontu. Şimdi bana kızacaksınız, biliyorum. “Bu mürteci Bektaşi cihatçısı Erdal Şimşek yine muhaliflere saldırıyor” diyeceksiniz. Ama ben sadece aynayı tutuyorum. O aynada gördüğünüz maymunu beğenmiyorsanız, kusura bakmayın, bu benim suçum değil. Son bir not: Eğer 1453’te yaşasaydınız, muhtemelen fetihten sonra ilk iş olarak “Konstantinopolis’te Demokrasi Platformu” kurardınız. Sonra da her 29 Mayıs’ta basın açıklaması yapıp “Bu fetih meşru değil!” derdiniz. Ne diyeyim sana Özgür Özel? Allah seni “demokratik mücadelenizde” başarılı kılsın! Ama lütfen, en azından tarihsel gerçekliği bu kadar katletmeyin. Bari ona acıyın…