Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile eğitim üzerine başlatılan tartışmalar devam ediyor. Eğitim konusunda alınan kararlar, değişiklikler, uygulamalar, teklifler, tartışmalar her dönem gündemdeki yerini korumuştur. Bugün de aynı sıcaklıkta eğitim konusundaki gelişmeler ve değişiklikler konuşuluyor. Eğitimin şart olduğunu ama gerekli bir eğitimin zamanında yapılması durumunda işe yarayacağını söylemek gerekir. Meselenin sadece okullarda verilen dersten ibaret olmadığı bilinmelidir. Bugün Türkiye’de icra edilen eğitim felsefesinin ne kadar yerli olduğu hep tartışma konusu olmuştur. Eğitim üzerine getirilen tekliflerin çoğu kez yerli olmayan bir düşüncenin ürünü olduğu bilinmektedir. Kumaş bizden, terzi bizden ama ortaya çıkan elbise modeli bizim geleneğimizden değil. Yıllardır böyle bir kafa yapısı ile nesiller yetiştirmeye çalıştık. Bugün ise buna, dur demek isteniliyor. Her şekliyle bizim hamurumuzu yine bizim mayamızla mayalandırmanın kaçınılmaz olduğunu söylemek lazım. Aksi hâlde bambaşka bir toplum bizi bekliyor. Kendi tarihini, dilini, dinini, edebiyatını, sanatını, kültürünü ve estetik yönünü öğrenemeyen çocuklarımızın hayat felsefesi ve düşünme biçimi nasıl oluşmaktadır? Çocuklarımız şimdi çok farklı ve sürekli değişen bir zamanda yetişiyor. Birçok değerin aşındığı ve unutulduğu şu çağda vakit geçmeden tedbir almak zorunda değil miyiz? Eğitimin çok değişeni ve bileşeni mevcuttur. Şartları ve devri iyi analiz edip, politik amaçlardan ve beklentilerden uzak durup aklın ve hakikatin gereğini yerine getirmek en büyük sorumluluk olmalıdır. Ancak bizde durum başka şekilde ilerledi. Her devirde katı ideolojik saplantılara göre eğitimin gidişatını belirlemeye çalıştık. Bugün önümüzde duran sorunlar, yıllar yılı içerisinde biriken sorunlardan kaynaklanmaktadır. Dün çözülmeyen problemler, bugün daha büyük ve zor sorunlar olarak masamızda duruyor. Çünkü sorunlar çözülmek yerine toplumu manipüle etmek maksadıyla kullanıldı. Ne yazık ki her siyasinin seçimden seçime toplumun aklını çelmek, oyunu almak için gösterdiği bir Türkiye gerçeği olan politik tavır bizi oyaladı. Meselenin özünü göremeyen veya görmek istemeyen bu akıl, yetkiyi alınca da keyfî ve şahsî ihtiraslarla hareket ederek tüm imkânları gereksiz yere harcamıştır. Zaman kaybı, maddî kayıp ve elimizden akıp giden bir neslin işsizliği ve düştüğü boşluk bugün canımızı sıkıyor. Boşlukta ve ne yapacağını bilemeyen bu nesil şimdi huzursuz, mutsuz ve endişelidir. Tekrar ifade etmek gerek, bu sorunlar birden ortaya çıkmadı. Herkesin vebali var. Tüm ideolojik saplantı ve körlükleri bir tarafa bırakıp, geleceğimizi planlamak, her bir bireyin kişisel özelliklerini düşünerek beceri ve meslek temelli bir anlayışla yola koyulmak zorunda olduğumuzu kabul etmek gerekir. Bugün çeşitli platformlarda tartışılan ve gündeme getirilen sorunların başında zorunlu eğitimin süresidir. Bununla birlikte elbette eğitimin emanet edildiği öğretmenlerin yetiştirilme yöntemidir. Bu iki unsur birlikte düşünülerek adım atılması gerekiyor. Çünkü bir tarafta malzeme var, bir tarafta ondan mamul elde edecek usta. Malzeme iyi, usta kötü ise zayiat vardır. Tam tersi de olabilir. Usta iyi ama önüne kaliteli malzeme gelmiyor. Bu da israftır. Üstün yetenekleri haiz hem talebeler hem de öğretmenler bu çarkın arasında un ufak edilerek harcanmamalıdır. Çünkü üstün yetenekleri olan öğrencilerimizi yönlendiremiyoruz ve bu süreçleri yönetemiyoruz. Çünkü bunları yetiştirecek tam teşekküllü okul ve ufku açık, entelektüel birikimi, akademik başarısı olan eğitimcilerimiz ya yok ya da çok az. Bir başka husus ise kendisini iyi yetiştirmiş eğitimcilerimizin farkına varılmıyor. Her zaman olduğu gibi adamı olan ama yeteneği ve tecrübesi olmayan tiplerin kaptığı, evet, kaptığı diyorum çünkü ganimet kapar gibi bazı özel ve önemli okulların hem yönetim kadrosuna hem de eğitim kadrosuna bakıldığında ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır. Gerçi bunları bilmeyen yok ama herkes susuyor, sorunu dile getirmiyor ya da konumunu korumak için gözünü kapatıyor. Hâlimiz budur! Gelin, hep birlikte zülfüyâre dokunalım mı? Var mısınız? Sesimiz birlikte daha güçlü çıkmaz mı? Eğitimin sorunları ve ne yapılması gerektiğini bilmeyen var mı? Peki, neden birlikte değiliz, neden fikir ayrılığına düşüyoruz? Çıkarlarımızın çatıştığı yerde bizi, ne bir arada tutacak? Memleketi mi, kendimizi mi düşüneceğiz? Sorular uzar gider. Gelin, biz uzatmayalım ve yanlışın karşısında hep birlikte duralım. Doğruları birlikte destekleyelim. Hülasa meselemiz ülkemiz ve geleceğimizdir, çocuklarımızdır. Kısaca yapılabileceklere göz atalım. Zorunlu eğitimin süresi tekrar gözden geçirilmelidir. Daha erken yaşlarda mesleğe yönlendirme olmalıdır. Burada öğretmen istihdamını ve normunu hesap ederek ortaya çıkacak sorundan dolayı gecikme olmamalıdır. Bir an önce zorunlu eğitimin süresi kısaltılmalıdır. Okul ve derslik sayımız artırılmalıdır. Yeni yapılacak okulların yerleri iyi belirlenmelidir. Çok katlı değil, yatay mimaride binalar yapılmalıdır. Okullarımızın akademik ve sosyal yönden imkânları olmalıdır. İkili eğitim kaldırılmalıdır. Ders saatleri bazı okullarda çok fazla. Meslek liseleri için başka bir müfredat uygulanmalıdır. Ölçme ve değerlendirme slstemi revize edilmelidir. Herkesin üniversite okuyacağı sistem değil, herkesin iş ve aş bulacağı sistem kurulmalı. Okullar işsizin biraz daha oyalanacağı yer olmamalıdır. Yükseköğretim yeniden yapılanmalı. Kasabalara üniversite bölümleri açmak değil, oradaki gençlerin karnını doyuracak yatırımlar yapılmalıdır. Öğrenciden fazla öğretim üyesinin olduğu bölümler kapatılmalıdır. Rektörlerin yetkisi gözden geçirilmelidir. Kadrolaşma hastalığı her yeri sardı. Herkes üniversite okuyacak diye bir şey yok. Ama herkesin ekonomik özgürlüğü diye bir şey var. Bu sorun “şey” olmaktan yani belirsizlikten çıkarılarak, sorumluların ciddi adımlar atarak çözmesi gereken bir meseledir. Kararlı olmak zorundayız. Öğretmen yetiştirme politikamız güven vermiyor. ŞimdiÖğretmen Akademileri gündemde. Hep birlikte merakla bekliyoruz. Ancak burada da uzun bir zaman dilimi var. Aslında eğitim fakültelerine giriş şartları ve eğitim süreci yeniden düzenlense buna gerek kalmazdı. Elimizde binlerce “öğretmen adayı” var. Bunların hepsinin de diplomasında “öğretmen” yazıyor. Öğretmen olarak eline diploma verdiğimiz gençlerimizi, beş dakikalık mülakat ile yeniden test etmek ve “yeterlisin” demek ne adil ne bilimsel. Bundan dönülmeli. Eğitim şart! Ama boşa kürek çekmek için değil. Eğitim şart! Ama politik hesaplara kurban etmek için değil. Eğitim şart! Ama ideolojik saplantılarımıza göre şekillenen değil. Eğitim şart! Ama yapboz tahtasına çevirdiğimiz bir sistemle değil. Eğitim şart! Ama köklü geleneği olan, önceki tecrübeleri değerlendiren, çocukları yeteneklerine göre yetiştiren, ruhsal ve bedensel yönden besleyen, kendini ve içinde yaşadığı toplumu bilen, iradeli, iddialı ve idealist bir nesil yetiştiren bir eğitim şart. Bu noktada Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli umudumu yeşertti. Eğitim şart! Ama… Gerisini siz tamamlayın lütfen.