Mübarek Ramazan ayını idrak ediyoruz. Seviniyoruz kalbimiz kırık olsa da… Rabbimizin bize müjdelerle gönderdiği bu mübarek ayda bir bayram edasıyla sıcak bir atmosfer oluşuyor. Hani bayramlarımız var ya üç-dört gün süren… Ramazan ayı bir aylık bayram aslında… Bir de sonunda zaten kendi adıyla Ramazan Bayramımız da var. Dediğim gibi müminler bir ay boyunca bir bayram havasında idrak etmek için gayret ediyorlar. Çocukların tekne orucu dediği oruca alıştırma uygulamalarımız, onların ezanı kapılarda bekleyip ezan okununca “ezan okundu” diye sevinç çığlıkları atarak iftariyelerini tatmaları… Kimi şehirlerde iftar topunun başındaki heyecanlı bekleyişler… Ramazanın olmazsa olmazı teravih namazları ve arka saflarda kıkırdayan çocuk sesleri de camilerimize bu bayramı yaşatıyor… Ramazan ayında hemen hemen her vakit saflar daha bir doluyor. Ya okunan mukabeleler? Nur yüzlü, aksakallı dedelerin ön safta rahleler üzerine eğilerek takip ettikleri Kur’an-ı Kerim’ler… Bülbül sesli hafızların enfes tilavetleri… Sadece dedeler mi? Elbette hayır… Gençlerimiz hatta çocuklarımız ellerinde Kur’an-ı Kerim ile bazen sabah namazı öncesi bazı camilerde öğle ve ikindi namazları öncesi veya sonrasında camiye koşmaları… Sadece erkeler de değil elbette… Analarımız, bacılarımız, genç kızlarımız da Kur’an ziyafetinin müdavimleri arasında… Her ne kadar olumsuzlukları görünce üzülsek de maşallah Kur’an okumasını bilen çok gencimiz var. Kur’an Kurslarımız Hanım kardeşlerimizle dolup taşıyor. Hele hele o minicik 4-6 yaş yavrularımız cıvıl cıvıl dolduruyorlar kursları… Bunlara 7-10 yaş grubu çocuklarımız da eklendi elhamdülillah… Diyanet İşleri Başkanlığımız çok güzel hizmetler veriyor. Emeği geçenlere selam olsun. Hele bazı bölgelerimizde hemen hemen her ikindi namazı öncesi okunan mevlidi şerifler ve mevlid sonunda dağıtılan ikramlar… Pazarlar, çarşılar şenleniyor, hareketleniyor. Her ne kadar fırsatçılar her Ramazan ayında temel gıda ürünlerine çaktırmadan zam yapsalar da insanlar hurmasını, iftariyelik gıdalarını tedarik ediyorlar. Ramazan da muhtaçlarımız da umutlanıyor. Rahmet ayında kalpler biraz daha yumuşuyor, daha hissîleşiyor. Bir de bizler Ramazan ayını zekât ayına çevirmişiz. Bu yönüyle Ramazan ayı sanki müminlerin mali miladı gibi… Zekâtlar ramazandan ramazana hesaplanıyormuş gibi bir âdetimiz var, farkında olmasak da… Belki, olur mu yahu öyle şey diyenlerimiz de olacak ama uygulama bu şekilde. Zekâtlar da bu ayda yerlerini buluyor. Fitrelerimiz de ha keza… Bir de pek hesap etmediğimiz fidye meselemiz var. Hani sağlık sebeplerinden ötürü oruç tutamayan kardeşlerimiz tutamadığı her gün için en az bir fitre miktarı kadar fidye hesaplayıp fakire fukaraya veriyorlar ya… Sonuçta bu ay hem ruhumuzun, hem bedenimizin, hem kesemizin hem kalbimizin yüklerinden arındığı bir aya dönüşüyor. Ramazan bizde bu şekilde idrak ediliyor. Ancak Ramazan ayında azgınlaşan, küfürleri şedidleşen, zulümlerine zulüm ekleyip akla hayale gelmeyen yöntemler icat edenler de var elbette. Şeytanın kuklası olan haydut devletlerin zorba kralları da her Ramazan daha azgınlaşıyorlar. Bunun en tipik örneği İsrail denen terör devleti ve onun baş eşkıyası olan adı değmez… Her Ramazan ayında Filistin’deki Müslüman kardeşlerimize saldırmayı kendisine bir vazife edinmiş bu kan içici cani, sırtını dayadığı Amerika’nın da şımartmasıyla yine yapılan ateşkesi bozdu ve Müslümanlara kan kusturmaya devam ediyor. O insanlar da onların her türlü baskısına rağmen hayalet şehre dönen Gazze’de yıkıntılar arasında iftar ediyorlar. Sırf onlara inat, onların küfrüne inat, onların zulmüne inat dimdik ayaktalar… Binaları yıkılsa da imanları dimdik ayakta… Safları daha da sıklaştırıyorlar… Şaşırıyor muyuz, elbette hayır. Onların sözü de vaadi de insanlığı da demokrasisi de hürriyeti de medeniyeti de sahte… Kan ve gözyaşı üzerine kurulu… Yalan ve dolan üzerine kurulu. Bir diğer Ramazan azgını da zalim Çin… Onlar da her Ramazan ayında Doğu Türkistanlı kardeşlerimize oruç tutturmamak, teravih kıldırtmamak için ellerinden gelen her türlü melaneti işliyorlar. Düşünebiliyor musunuz 8 -10 yaşlarındaki çocuklar için oruç dâhil dini hiçbir ibadete izin verilmiyor. Zira 18 yaşından önce dini eğitim yasak… Hani ağaç yaş iken eğilir diyen atasözlerimiz vardı ya! Amaç da bu zaten… İnançsız olsunlar! Zihniyete bakar mısınız? Tıpkı bizdeki 28 Şubatçıların zihniyeti de böyleydi işte… Bir fabrikada işçi iseniz asla oruç tutamıyorsunuz. İşçilerin kaldıkları yurt odalarında, yatakhanelerinde bile ibadet etmeleri yasaklanıyor. Neymiş efendim bu mekânlar işçilerin dinlenmeleri içinmiş. Peki, memur ve öğrenci iseniz durum değişiyor mu? Maalesef memur ve öğrencilerin oruç tutması da yasak hemşerim! Sırf dış baskı nedeniyle göstermelik olarak açık olan birkaç camiye girmek için en az üç kameraya poz vermeniz gerekiyor. Yani fişleniyorsunuz bir de… Bunun haricinde camilerin çoğu yeniden yapılma bahanesi ile yıkılmış durumda… Ne diyelim… Hani bizde de Ramazan tebriğini yasaklamaya kalkanları da duyduktan sonra ağlayalım mı gülelim mi bilemedim.