Musiki benim için hayatın gerçek yüzünden sıkıldığımda hep bir kaçış, hep bir sığınma mecrası olmuştur. Serde yazarlık olunca gündemi takip etmek bir vazife gibi kalıyor üzerinizde… Lakin Zarifoğlu’nun da dediği gibi o kadar çok acı var ki buna katlanmak, dayanmak da o kadar zor… İsrail’in bitmez tükenmez katliamları, iki yüzlü Batı dünyasının bu katliama bigâneliği, Trump’ın şımarıklığı, ülkedeki terör belasının sonlandırılması için yürütülen çabalar, ekonominin durumu, milli meselelerde bile birlik olamayan muhalefet anlayışı ile malul siyaset, Suriye’de yaşananlar, sokak köpeklerinin saldırdığı çocuklar, üçüncü sayfa tabir edilen ama toplumun aynası olabilecek üzücü haberler… Hepsi üzerinize öyle bir geliyor ki ister istemez “yeter artık” diyorsunuz. İşte böyle zamanlarda elime udumu veya bağlamamı alıp namelerin sihirli dünyasına dalıp gidiyorum. Musiki benim için hiçbir zaman bir eğlence aracı olmadı. Aslında namelerle dertleşirim her defasında… Bunca acıya, olumsuzluğa karşı bir terapi gibi gelir bana… belki bu sözlerimi yadırgayan ve “şöyle yapsan ya, böyle yapsan ya!” diyenler çıkabilir. Herkesin görüşüne saygımız vardır da lakin bu da benim yaratılışım işte. Musikiye olan ilgim onun hakkında düşünmeye, tarihini araştırmaya ve ülkemizdeki musiki kültürü üzerine de yazıp çizmeye yöneltti beni… Önümüzdeki günlerde bu yazılarımdan oluşan ilk kitabım da yayınlanacak inşallah. Tabi bir konu hakkında makaleler yazıp sonra da kitap çıkarıyorsanız konu hakkında da epeyce bir kitap ve makale okumanız gerekiyor. Bu yazımızın da konusu olan kitap Dr. Muhammed Berdibek’in 2017 yılında Profil Kitap’tan çıkan “Belki de Dilimden Bu Şarkı Düşmez” kitabı da bu kitaplardan sadece birisi. Zaman buldukça diğerleri hakkında da değerlendirmelerde bulunacağız inşallah. Öncelikle yazarı tanıtırsak; Dr. Muhammed Berdibek, 1983 yılında Bingöl’de doğmuş. Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde lisans, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ortadoğu Çalışmaları bölümünde yüksek lisans (2011) ve Ankara Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler bölümünde doktora (2023) eğitimlerini tamamlamış. Berdibek, iyi derecede İngilizce, Farsça ve orta derecede Arapça biliyormuş. Berdibek halen Tayvan Büyükelçisi olarak görev yapmakta. Bugüne kadar çeşitli gazete ve dergilerde yazıları yayımlanan yazarın bu eserinden başka “Siyah Güzeldir” ve “Bir de Bakmışsın Uzaklardasın” isimli kitapları da var. “Belki de Dilimden Bu Şarkı Düşmez” kitabı hem isminden hem de kitabın kapağındaki alt başlıktan da anlaşılacağı gibi “Arabeskin Anlatılmamış Hikayesi” üzerine yazılmış. Malumunuz ülkemizde yaşatılan ve doğal olmayan zoraki kültürel değişimin bir sonucu olan ve kendilerini elit ve aydın gören bir zümre tarafından sürekli aşağılanan, ötelenen, ötekileştirilen arabesk olayı aslında müzikallikten ziyade sosyolojik bir hadiseydi. Onu görmemezlikten gelenler onun bu yönünü kaçırdılar. Her ne kadar artık arabesk üzerinde sosyolojik çalışmalar başlatılsa da bunda siyasi iradenin bu jakoben elitist anlayıştan milletin kendi içinden çıkan çocuklarına devredilmesiyle gerçekleşti. Berdibek de Yeni Şafak Gazetesi başta olmak üzere çeşitli dergi ve gazetelerde yayımladığı yazılarında bu müziği ve onun sosyolojik yönünü ele alan yazılar yazdı. Berdibek bu konuda; “Yeni bir devlet, yeni bir ulus ve yeni bir insan inşa etme çabasının zirvede olduğu dönemlerdi. Doğu’ya özgü ne varsa silinmeli, insanlar sadece Batı değerlerine uygun şeyler giymeli, Batılı standartlarda okumalı ve müzik dinlemeliydi. Belki de söz konusu değişimin en önemli göstergesi, müzikti. Bu kapsamda planlamalar yapılmıştı, ülkenin yeni Bachlar, Beethovenlar ve Mozartlar çıkarması bekleniyordu. Ama olaylar çok farklı gelişmişti. Neye niyet, neye kısmet işte…’’ (s.15) diyerek arabeskin doğuş nedenini çok güzel ve ironik bir biçimde anlatmış. Berdibek’e arabeski de şu cümlelerle tarif etmiş: “Bir dönem itilen, hor görülen, ezilen ve boğulmaya çalışılan bir kitlenin hassasiyetinin yüksek perdeden dışa vurulmasıdır. Bu müzik; ritmini, tınısını bu coğrafyadan almakla beraber insanımızın günlük hayattaki sevdalarını, isyanlarını, hüzünlerini, ümitlerini konu edinen bir özelliğe sahiptir. Bu yönüyle bir isyan dalgasıdır.” (s.282) Kitaba isim olan sözler de hala popülerliği devam eden ancak ilk çıktığı yıllarda (1981) ülkeyi kasıp kavuran, Müslüm Gürses ve İbrahim Tatlıses başta olmak üzere birçok sanatçımızın seslendirdiği, sözleri Mehmet Tahir Paker ve bestesi Burhan Bayar’a ait olan “Mutlu Ol Yeter” şarkısının bir mısraı… Kitapta yazar, arabesk müzik üzerine değerlendirmelerinin yanında bu müziğin ülkemizde sevilmesini sağlayan başta Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses ve İbrahim Tatlıses olmak üzere birçok sanatçı, söz yazarı ve bestekarın kısa haya hikayelerine değinmiş. Bir belgesel üslubuyla yazılan bu satırları okurken hayalinizde bu sanatçılar ve çıkardığı albümler, söyledikleri şarkılar bir seremoni yapmakta. Ülkemizdeki bu sanatçıların yanında Arap müzisyenlerden ve özellikle Mısır’dan da örnekler veren Berdibek Ümmü Gülsüm, Muhammed Abdulvahab ve Feyruz gibi dünya müzik tarihinde iz bırakan önemli isimleri de kitabına konuk etmiş. 284 sahifelik kitap; “Bir İsyanın Hikayesi: Arabesk” isimli Giriş bölümüyle başlıyor. Sonrasında Ortadoğu’da Arabesk Etkileşimler, Bir Zamanlar Arabesk, Üç Babalar, Birkaç Garip Söz İşçisi, Arabeskin Kıyısındakiler, Tek Başına Bir Dev: İbrahim Tatlıses, Arabeskin Atardamarları: Ali Tekintüre ve Burhan Bayar, Dört Kadın ve Dört Şarkı, Söze Ses Verenler, Arabesk Zamanlar, Arabesk Yaşamlar, Taverna Arabesk, Zile Basıp Kaçanlar, Arabeskin Küçükleri, Elveda Arabesk ve Son Söz: Sahi, Neydi Bu arabesk isimli 17 bölümden oluşuyor. “Sevip de kavuşamayanlara” ithaf edilen kitap akıcılığı sayesinde bir çırpıda okunacak durumda. Yazar uzun ve sıkıcı sosyolojik değerlendirmelerden kaçınarak okurunun ilgisini diri tutmayı başarmış. Musiki ile ilgilenenlere, genç bir büyükelçinin yazmış olduğu bu kitabı tavsiye ederim.