Gül bir aynadır. Bülbül o aynaya bakar: Allah’ın isimlerinin tecelli etmesinden şevk alır; aşka gelip, hakikatleri öter… Bizler de Asrı Saadet aynasına bakıp, aşka gelmeliyiz, şevke gelmeliyiz; hakikatleri konuşmalıyız; hakikatleri yaşamalıyız, hakiki duruşlar sergilemeliyiz ve yeniden cesaret ve adaleti kuşanmalıyız… Gençlik dönemimde, lunaparkta ilk kez sihirli aynaları gördüğümde çok düşündürücü bulmuştum. Şimdi yıllar sonra ilk defa aklıma geldi o aynalardan düz olanı insanı normal gösteriyor; eciş bücüş olanı ise insanı yamuk yumuk gösteriyordu. Biz şimdi sanırım aynasız kaldık. Kendinize bakamıyoruz ve baksak da o aynalar düz olmayan hakikati gösteriyorlar… Ne zaman o aynalar bizi düz gösterir, demek ki o zaman düzgün işler yapıyoruz demektir. Ayna sadece insanı göstermez, görülmeyenleri de gösterir… Aslında aynaya insan görülmeyenleri görmek için bakmalı; kendisinde ki eksikleri, kusurları, çirkinlikleri görmeli! Tabiinin önünde muazzam aynalar vardı: Devasa aynalar, çerçeveleri muntazaman değerli taşlarla süslü aynalar… O Aynalar sahabe idi. Onlara bakıp, hayatlarını tanzim ediyorlar, nasıl insan olunması gerektiğini öğreniyorlardı. Dolayısıyla o saadet asrının halkası olabildiler… Asırlar sonra, insanlığın yüzkarası dessas ve münafık olanlar ve ehli küfür, Müslümanları bozmak için aynasız bıraktılar; bilinçli bir şekilde unutturdular, değerleri yani sahabeyi en başta da Efendimizin hayat tarzını, Sünnet-i Seniyyeyi çünkü O’nun her hali, her sözü bize ışık tutacak; rehber olacak bir kanundu. Bozuk mezhepler de bozmak için gayret ettiler, Sünnet-i Seniyyeden uzaklaştırdılar. Dolayısıyla biz aynasız kaldık. Aynasız kalınca, aynaya baktığımızda o sihirli aynalar gibi eciş bücüş tuhaf şekillere girmiş olan kendimizi gördük. Sahabe-i Kiram aynalara baktığı zaman, Hz. Peygamberimiz (sav)’in rehber ve imrenilecek yüksek ahlakını, yaşantısını görüyordu. Ama bizde ayna kalmadı, aynasız bırakıldık. Yeniden ayna sahibi olmalı, hatta mümkünse evimizin her köşesine ayna koymalı ve sık sık bakmalıyız; Ashabı Kiramın hayatına, en zor şartlarda bile nasıl da dinlerini imanlarını satmamışlar, sadakatten, istikametten ayrılmamışlar, mazlumlar için nasıl acı çekmişler; ah etmişler… Sadece ahla kalmamışlar, dilde – söylemde kalmamışlar; güçle zulmü durdurmuşlar, mazlumun gözyaşlarını dindirmişler. İşte ona bakıp, onu görmeli… Eğer şimdi Gazze’de zulüm var ise binlerce çocuk paramparça oluyor, anaların gözlerinden yaş yerine kan akıyor; babalar sarılacak evlat bulamıyorlar ise bizlerin aynasız kaldığımızdan dolayıdır. Aynamız olsa; aynaya bakacağız, Sahabe zulmün karşısında nasıl durmuş, küffarın karşısında nasıl durmuş, kötülük karşısında nasıl durmuş, göreceğiz; lerzeye geleceğiz, heyecanlanacağız aynı şekilde durmaya gayret edeceğiz. Adeta günümüzde bir Asrı Saadet duruşu gibi bir duruş sergileyeceğiz. Şimdi aynasız olunca: Duruşumuz da bozuk, merhametimiz de bozuk, iştahımız bozuk, zevklerimiz bozuk. Filistin’de – Gazze’de zulüm yaşatılıyor, soykırım yaşatılıyor… Bizler ne yazık ki hiçbir şey yokmuş gibi rahat rahat yiyip içiyoruz. Çok rahat yaşamaya, zevkleri sefayı sürdürmeye devam ediyoruz… Evet, yenileyecek olursak: Aynamız yok, duruşumuz da bozuk; kendimizi düzeltemiyoruz; nasıl duracağımızı bilemiyoruz; bilmek de istemiyoruz. Gazzeli Müslümanlar zulüm altında iken, bırak yemeği – içmeyi Siyonist İsrail’in ürünleri evlerimizde duruyor, üzerimizde duruyor, midemizde duruyor; sokağımızda, çarşımızda, pazarımızda duruyor. Onların markaları bir kamçı gibi bizi dünyaya ve dünya zevklerine kamçılıyor, itiyor… Acilen bizim aynaya ihtiyacımız var, acilen sahabeyi kiramın hayatına göz atmaya; onlarla manevi hasbıhal etmeye; hayatlarına imrenerek bakmaya kendimize örnek almaya ve yeni bir başlangıç yapmaya ihtiyacımız var. 300 çadırlık ecdadımızın aynası vardı, duruşu vardı; koca imparatorluk oldu. Fatih Sultan Mehmed’in aynası vardı, duruşu vardı; ordusunun, âlimlerinin, şeyhülislamının, esnafının, milletinin aynası vardı; duruşu vardı ve İstanbul fethedildi… Biz aynasız kaldık; duruşumuz bozuldu, kararlarımız bozuldu ve her şey elimizden gitti. Kıtalara hükmeden Osmanlı’nın çocukları, bir name ile Avrupa’da krallar değiştirmiş; dansı yasaklamış, Kazıklı Voyvoda ve tüm zalimlere dur demiş. Bir çağ açmış, bir çağ kapatmış ecdadın çocukları ne yazık ki bir sapan taşı bile olsa Siyonist İsrail’e atamıyor, ona karşı öfkelenemiyor, ona karşı yürüyemiyor; o zalimlere dur diyemiyor. Evet, biz aynasız kaldık. Baktığımızda bizim aynaların ne Asr-ı Saadetle, nede insanlıkla, Sünnet-i Seneye ile Kur’an’la hiç alakası yoktur… Bize çok kötü ve çirkin şeyleri gösteriyor; kötü ve çirkin şeyler de bize ilham vermiyor. Biz ilhamsız kalınca da, ortaya bir irade, bir eser, bir kararlılık çıkmıyor. Ne yazık ki zulmü darmadağın etmiş, mazlumları huzura kavuşturmuş olanların çocukları şimdi hiçbir şey yapamıyor. Elbette ki birileri sancı çekiyor, birileri üzülüyor ve kahroluyor. Zaten onlar da olmazsa bütün bütün Gazze yok olup gidecek! Onların hürmetine, onların direnişleri devam ediyor. Evet, direniş derken bugün Gazze, 2 milyar Müslüman’ı vebal’den kurtaracak bir duruş sergiliyor. Ve onların önünde öyle bir ayna var ki o aynaya bakıp, gayrete geliyorlar, o aynaya bakıp çoluk çocuk, neredeyse kundaktaki bebekler bile yumruk sıkıp, İsrail alçağına nefret kusacaklar… Onlar öyle koca yürekliler ki, öyle haykırıyorlar ki; kız çocukları bile erkekler gibi bizim yiğit Akıncılar gibi bizim yiğit Yavuzlar gibi İsrail’e öyle nefret kusuyorlar ki o küçücük çocuklar bizim şerefimizi haysiyetimizi âdete bütün bütün ayaklar altında kalmaktan kurtarıyorlar… Onların önünde öyle aynalar var ki, o yiğit Gazzeli Filistinli kardeşlerimizin önünde ki aynalar; Hazreti Hamzalar, Hazreti Ömerler, Hazreti Aliler, Selahaddin Eyyubiler, Alparslanlar, Yavuzlar, Fatihler… Dolayısıyla kendileri güzel, aynaları güzel, gördükleri güzel ve davaları da çok güzel… Gazzeli yiğitler, aç, susuz dermansız, silahsız şekilde, en ağır silahları elinde mevcut olan İsrail’in karşısında öyle bir duruş sergiliyorlar ki dünya utansın, toprak utansın. En önemlisi de; insanlık utansın! Allah, duruşumuzu düzeltsin ve Sahabeyi örnek almayı nasip etsin. Fatihler gibi, Yavuzlar gibi Sahabe aynasına bakmayı; örnek almayı, kendimize çeki düzen vermeyi, kılığımızı kıyafetimizi, ruhumuzu, duygularımızı düzeltmeyi nasip etsin… Biz, bir asrı aşkındır, aynaya bakıp, kılığımızı, kıyafetimizi; yüreğimizi, duygularımızı düzeltemiyoruz… Öyle çirkiniz ve öyle çirkin dolaşıyoruz ki ve o dolaşmanın neticesi, o çirkinlik neticesi, babalar Gazze’de paramparça bebekleri, çocukları pazardan alınmış sebze, meyve gibi poşetlere koyup, Allah’a teslim ediyorlar… Onlar kurtuldular, onlar paçayı yırttılar, onlar şerefi haysiyeti muhafaza ettiler. Allah, bizlere de şerefi, haysiyeti muhafaza etmeyi; kurtarmayı nasip etsin! Bize yepyeni bir ruh nasip etsin. Aynaya bakıp, kıyafetimize; duygularımıza çeki düzen vermeyi nasip etsin.