Maneviyat, insani bir zihniyet ve karakterdir. Maneviyat zihniyeti ve karakteri olmadan maneviyatı yaşamak mümkün değildir. Maneviyatın mimarı olarak nitelenebilecek hiçbir kişi, kurum, kaynak ve otorite yoktur. Maneviyat tecrübesi, maneviyat zihniyetine ve karakterine sahip olmanın ürünü olarak yaşanabilecek ve geliştirilebilecek bir olgudur. Maneviyatla biraraya gelmeyecek en önemli şey, kapalılıktır. Kapalılığın olduğu yerde katılık, kabalık, küstahlık, kısırlık ve karanlık vardır. Maneviyat, açıklığı, şeffaflığı ve aydınlığı gerektirmektedir. İnsana ve doğaya dair hiçbir şeyi dışlamamayı gerektiren maneviyat, insana ve doğaya dair her şeye sınırsız ve sonsuz bir şekilde açık olmayı gerektirmektedir. İnsani tecrübenin ürünü olan bütün fikirlere, değerlere, tercihlere, kaynaklara, kurumlara ve seçeneklere açık olmayı gerektiren manevi zihniyet ve karakter, buyurmayı ve bilmeyi değil, öğrenmeyi ve konuşmayı esas almaktadır. Kendisine, insanlığa ve doğaya güven sonucu maneviyatı yaşamak mümkündür. Doğadan ve insandan şüphe eden, evham ve vesveselerle varlığını karartan ve katılaştıran kişiler ve yapılar, maneviyata yabancıdırlar. Manevi zihniyet ve karakter, insana ve doğaya öğrenilmesi ve keşfedilmesi gereken sınırsız ve açık alanlar olarak bakmaktadır. Maneviyat, insanın ve doğanın bilinmezliklerini aramanın, araştırmanın, anlamanın ve açıklamanın tek yolunun açıklık ve aydınlık olduğunu idrak etmektedir. Kalbimizi, zihnimizi, bedenimizi ve ruhumuzu hiçbir şekilde mühürlemeden tam bir varoluşsal açıklıkla insanın ve doğanın bilinmezliklerinde maceraya çıkmak, maneviyat tecrübesinin kendisidir. Maneviyat, sürekli olarak daha fazla ışığa, akla ve aydınlığa ihtiyaç duymaktadır. İnsanın ve doğanın gizemlerini bir macera tutkusunda yaşamak, kesin ve katı olma saplantısından kurtulmayı, insanı ve doğayı yönlendirme ve yönetme dalaleti içinde olmamayı gerektirmektedir. Mutlak kesinlik ve kontrol amacında ve iddiasında olan bütün kişiler, kurumlar ve kimlikler, aslında maneviyatı yok etmekte, yozlaştırmakta ve yapaylaştırmaktadırlar. Maneviyat, insanı, hayatı ve doğayı belirli bir noktada katılaştırıp kesin diye ilan edip kontrol etmeye kalkmak değildir. Maneviyat, varoluşsal derinliklerimizde aklın, bilimin, felsefenin ve sanatın yol göstericiliğinde sürekli olan yeni şeyleri keşfetmektir. Daha iyi düşünmekle, daha iyi öğrenmekle, daha iyi yaşamakla, doğaya ve insana dair bilgimizi ve tecrübemizi her zaman arttırmak mümkündür. Yeni olarak keşfedilen hiçbir şey, kesin ve kemal noktası olarak görülüp kontrol şeklinde bir imtiyazı hiçkimseye vermemektedir. İnsan, çok değerli bir varlıktır. İnsanı değerli ve dinamik yapan şey, aklıdır, vicdanıdır. Ruhudur, sezgisidir, aklıdır, bilincidir, duygusudur, bilinçaltıdır. Dışarıdan hiçbir güç, insanın ve maneviyatın kaynağı olamaz. İnsan, ancak kendi iç dünyasında hareketlliliği, dinamizmi ve derinliği aktif tutarak manevi bir zihniyet ve karakter oluşturabilir. İnsanın iç dünyasında sürekli hareketli olması, onun dış dünyasındada aktif olmasını gerektirmektedir. Hayatın her hareketi, maneviyattır. Maneviyat, hayat ve hareketten oluşmaktadır. Maneviyat, hayattan gafil olmamaktadır. Hayatın farkında olarak hayatı yaşamak, maneviyat tecrübesidir. Her hayat tecrübesi, içsel ve dışsal olarak insanın ufkunu değiştirir, geliştirir, genişletir ve ona yeni kavrayış imkânları sunar. Maneviyat, kişiseldir ve özeldir. Kolektif maneviyat diye bir şey yoktur. Her bireysel tecrübe, insanın manevi zihniyetine ve karakterine yapılan bir katkıdır. Her katkı ve birikim, insanın, hayatı, insanlığı ve doğayı farklı yerlerden bakışaçılarıyla görmesini sağlamaktadır. Sayısız bakışaçıları sayesinde sayısız gerçekliklerin, güzelliklerin ve iyiliklerin olduğunu keşfettikçe, kendimizi tek bir kişilik ve kimlik olarak değil, çoğul kişilikler olarak yaşamaya başlarız.