Umrân kelimesi ilk olarak İbni Haldun’un meşhur eseri olan İber’in girişinde (Mukaddime) geçer ve “Umrân İlmi” nin temel kavramları burada yer alır. İbni Haldun, umrân kelimesini, yeryüzünde insan topluluklarının kurduğu veya kurabileceği medeniyetlerinin tümünü, yani bir bütün olarak medeniyet kavramını içerecek biçimde kullanmaktadır. Bu kavramın genellikle “medeniyet” anlamında kullanımına rastlanır. Ama yine de bir birbirine paralel bir kavram olmadığını beyan edelim. İbni Haldun üzerine okuma yapan kimi yazarların ortak fikri umrân kavramının maddî gelişmelerle orantılı bir kavram olmayacağını belirtirler. Onlara göre umrân, insanın hayatını daha çok sürdürmesine katkı sağlayacak, devamlılığı koruyacak her şeyin bu kategoride alınması gerekir. Buradan anlaşıldığı üzere, umrânın çoğunlukla günümüzde anlaşıldığı haliyle “medeniyet” olarak kavramsallaştırılması, farklı terimlerin-kavramların tek tipleştirmek anlamına gelecektir. Bu da İbn Haldûn’un düşünce dünyasında kullandığı kavramın bağlam dışı bir hâl almasına neden olacaktır. İbni Haldun’un umrânında manevi unsurlar da vardır. Ahlak, din, devlet, toplum, sanat, dayanışma vs. Bu hususlar ihmal edilerek yalnızca maddi-teknolojik gelişmelerin dikkate alınması ve bunun da medeniyet olarak anlaşılması İbn Haldûn’un gösterdiği ufku mahdut bir hale getirecektir. Bugün medeniyet kelimesini kısmen de hayatımızda kullanılıyor olmasını hiç tasvip etmesek de Mustafa Reşit Paşa’nın Fransızcada gördüğü civilation kelimesini-kavramını Osmanlı entelektüel hayatına sokmuş olmasındandır. Mustafa Reşit Paşa, okumalarında parlak bir ışık olarak gördüğü civilation kavramını önce temeddün olarak kullanır. Temeddün Arapça şehir anlamına gelmektedir. Arapça’da “şehir” anlamına gelen ve müdûn köküne dayanan medîne isminden Osmanlı Türkçesinde türetilen temeddün kelimesinin, kök itibariyle “yönetmek” (es-siyâse) ve “mâlik olmak” anlamları da bulunur. Daha sonra temeddün kelimesinin yerini Arapçaya mugayyir bir şekilde türetilen medeniyye-medeniyyet kelimesi alır. Kelimenin kökünde- kökeninde şehir ve vatandaşlık anlamları da yatmaktadır. Umrân kelimesine tekrar dönersek Cemil Meriç’in Umrândan Uygarlığa adlı kitabıyla başlatmış olduğu tartışmayı da burada zikretmekte yarar vardır. Cemil Meriç’e göre umrân kelimesinde derinlik ve kuşatıcılık vardır. “Yalnızca bilgiyi değil irfânı ve bilgeliği de anlatır; şehri ve bâdiyeyi de (kır, çöl) içine alır. Umrândan habersizdik, medeniyete de ısınamadık. İnsanlığın tekâmül vetiresini ifade için kendimize lâyık bir kelime bulduk: Uygarlık. Mâzisiz, mûsikisiz bir hilkat garibesi. Umrân’ı içtimaî hayatla karşılayabiliriz. Haldun için temeddün’le (medenileşme) umrân farklıdır. Temeddün: Şehir medeniyeti. Umrân, hem bedevîliği hem hadarîliği kucaklar.” Cemil Meriç, bir dönem Tanzimatçıların bulduğu medeniyet ve dil devrimi sonrası güneş dil teorisyenlerinin bulduğu uygarlık kelimesine karşı durmuştur. O, tercihini İbni Haldun’dan yana yani umrândan yana kullanmıştır. İlginçtir, Batılılar İbni Haldun’dan İber kitabını Batı dillerine çevirirken 8İngilizce, Fransızca) civilation olarak karşılık bulmuşlardır. Yani Batıda bu kavramın sadece maddî kısmı olduğunu belirtelim. *Bütün okuyucularımızın Ramazan ayını tebrik ediyorum. Nitekim Mustafa Reşit Paşa’nın bir kavram olarak Osmanlı entelektüel hayatına soktuğu medeniyeti Namık Kemal “medeniyet asayişte kemâldir “diyerek sahip çıkar. Namık Kemal, bu kavramın medeniyet olarak kalmasını ve insan yaşamındaki maddî iyileşme anlamına geldiğini ifade eder. Onun nimetlerinden fayda umar. Kemal’e göre medeniyet güç demektir; şimendifer, vapur, telgraf, elektrik gibi icatları inkâr, mahkûmiyete nazardır. Medeniyet, insan hayatının olmazsa olmazıdır. Zira onsuz yaşamak, ecelsiz ölmek kabilindendir, diyerek o dönem Osmanlı aydının genel karakterini belirtiyordu. Zira Ahmet Cevdet Paşa, medeniyet ve uygarlık kelimelerini Mustafa Reşit Paşa ve müdavimlerinin Batılı dostlarını menün etmek için kullandığını belirtir. Bunun da en büyük işareti olarak Tanzimat Fermanını İngilizlerin zoruyla padişaha kabul ettirmesiydi.