Bu sabah sahur vakti, semaları kaplayan ezanlar sadece orucun değil, insanlığın ortak vicdanının uyanışını ilan etti. Ramazan’ın ilk gününde, dünyanın dört bir yanında çatışmalarla yorgun düşmüş topraklarda, imanın ve dayanışmanın gücü bir kez daha kendini gösterdi. Gazze’nin enkazları altından yükselen dualar, Suriye’nin mülteci çadırlarında paylaşılan bir lokma ekmek, Yemen’de susuzluğa rağmen kardeşçe bölüşülen bir testi su… Tüm bunlar, zulme karşı direnişin sessiz çığlıklarıydı. Gazze’de İsrail-Hamas savaşının sekizinci ayında, Ramazan’ın huzuru bombaların gölgesinde arandı. BM’nin “kıtlık” uyarısı yaptığı bu topraklarda, insanlar çamur içindeki kuyruklarda saatlerce bekledi. Ancak bir baba, çocuklarına tek hurmayı bölüşürken “Bugün şükür günü” dedi. Bu, açlığa değil, işgale karşı bir direnişti. Enkaz altından yükselen “Allah’a tevekkül” sesi, imanın zulmü nasıl yarıp geçtiğinin bir kanıtı oldu. Suriye’de 13 yıllık iç savaş, Ramazan’ın bereketini çalmaya çalıştı. Halep’in yıkık sokaklarında açlıkla imtihan edilen çocuklar, İdlib’in çadır kentlerinde dua eden anneler… BM verilerine göre ülkedeki çocukların %50’sinden fazlası kronik yetersiz besleniyor. Ama Şam’da bir anne, “Açlık sabrı, Ramazan ise tevekkülü öğretti” diyerek yüreklere dokundu. Suriyeli bir babanın, çocuğuna ekmek çalmak zorunda kalışının vicdan azabı ise “Günah, kalbi kemiren pas gibidir” sözleriyle anlam buldu. Türkiye’de ise Ramazan, geleneğin ve yeniliğin kucaklaştığı bir ay olarak başladı. TİKA ve AFAD’ın Somali’den Filistin’e uzanan iftar çadırları, İstanbul’un tarihi sokaklarında kurulan dev sofralar, Anadolu’nun köylerinde komşuların bir tas çorbayı paylaşması… Ekonomik zorluklar sofraları daraltsa da toplumun vicdanı hâlâ diri. Osmanlı’dan miras Zimem Defteri geleneği, Diyanet’in “Bir Lokma Bir Huzur” kampanyasıyla yeniden hayat buldu. Mahalle bakkalının veresiye defterini sessizce ödeyenler, yardımın en zarif halini yaşattı. Diyanet’in bu yılki fitre miktarı 180 TL. Bu rakam, sadece bir çocuğun karnını doyurmak değil, onurunu korumanın da bedeli. Fitre, Gazze’deki bir yetimin gözyaşını silmek, Suriyeli bir annenin duasına ortak olmak, Yemen’deki bir babanın susuzluğunu dindirmek demek. Tıpkı bir üniversitelinin harçlığını bağışlaması, sokak hayvanlarına bırakılan bir kap su gibi… İyilik, büyük hamlelerden önce küçük adımlarla filizlendi. Peygamberimizin (s.a.v.) “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” sözü, bugün küresel bir sorumluluğa dönüştü. Gazze’deki ambargo, Yemen’deki susuzluk, dünyanın gözü önünde yaşanan insanlık dramları… Hepsi, “yoldaki rahatsız edici şeyi kaldırma” emrinin çağdaş yansımalarıydı. Sosyal medyada bir paylaşım, mahalledeki yalnız bir nineye iftar daveti, yetimler için toplanan bağışlar… Hepsi, sessiz bir devrimin parçaları oldu. Ramazan suskunluk değil, eylem zamanıydı. Dünya, Gazze’deki katliamları görmezden gelirken, Müslümanların sessizliği vicdanları yaraladı. İman, sadece oruçla değil, açın karnını doyurmakla, mazlumun yanında durmakla tamamlandı. Enkaz altından yaralı çıkaran Gazze’li bir gencin azmi, İstanbul’da bir öğrencinin kumbarasını yetimlere açması, hep aynı hakikati haykırdı: İyilik, direnişe dönüşen bir umuttur. Bu sabah sahur vakti, midemiz boşaldığında, sadece kendi açlığımızı değil, Gazze’nin enkazları altında ezilen çocukların, Suriye’nin çadır kentlerinde üşüyen annelerin, Yemen’in susuz topraklarında hayata tutunmaya çalışan babaların açlığını da hissettik. Ramazan’ın ilk günü bize şunu öğretti: Oruç, sadece nefsi terbiye etmek değil; mazlumun acısını anlamak için bir araçtır. İstanbul’un tarihi sokaklarındaki dev sofralardan Anadolu’nun köy iftarlarına, Türkiye’nin her köşesinde yankılanan bir gerçek var: “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” sözü, artık sınırları aşan bir sorumluluk. 180 TL’lik fitre, sadece bir rakam değil; Gazze’de bir yetimin gözyaşını silmenin, Suriyeli bir annenin duasına ortak olmanın, Yemen’deki bir babanın onurunu korumanın sembolik bedeli. Osmanlı’nın Zimem Defteri geleneği, bugün mahalle bakkalında sessizce ödenen borçlarla yaşıyor. AFAD’ın Afrika’ya uzanan iftar çadırları, Diyanet’in “Bir Lokma Bir Huzur” çağrısı… Tüm bunlar, “küçük iyiliklerin” nasıl bir çığ gibi büyüdüğünün kanıtı. Bugün, dünya liderleri Gazze’deki katliamlara sessiz kalırken, sokaktaki bir öğrencinin harçlığını bağışlaması, mahallelinin yalnız bir nineye iftar daveti, sosyal medyada yükselen #RamazanDayanışması etiketi… Hepsi, zulme karşı sessiz kalmamanın modern tezahürleri. Ramazan’ın mesajı hâlâ kulaklarımızda: “Tarih, büyük kahramanların değil; bakkal defterindeki borcu silenlerin, çadır kentte ekmeği bölüşenlerin, enkaz altından ‘Allah’a tevekkül’ diye haykıranların hikâyesiyle yazılır.” Unutmayalım: Bir hurma, açlığı doyurur; Bir dua, umutsuzluğu yıkar; Bir testi su, kardeşliği yeşertir. İyilik, en büyük direniştir.