Erdoğan, 1547 oyun tamamını alarak, yeniden AK Parti Genel Başkanlığına seçildi. Partinin 75 üyeden oluşan Merkez Karar ve Yönetim Kurulu da aynı oylamayla belirlendi. Tüm AK Partililere ve ülkeye hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Şayet davet edilmiş olsaydım, kongre hakkında daha detaylı bir analiz yazısı kaleme alabilirdim. Bu tür organizasyonlara gitme heveslisi değilim ancak burada başka bir hususu ifade edeceğim. Neticede TBMM Başkanı’nın davet ettiği herhangi bir organizasyona fevkalade AK Parti’de davet gönderebilirdi. Sanırım mesele, AK Parti’nin bazı yanlış uygulamalarını eleştiren insanların istenmiyor olması. Ne yazık ki yapılan her eleştiri, AK Parti taraftarları nezdinde hala ihanetle, şikâyetle, dışlanmakla ve Erdoğan düşmanlığıyla yaftalanmamıza neden oluyor. Ve bu durum hakikaten AK Parti’yi günden güne kısırlaştıran ve yozlaştıran da bir durum. Örneğin Covid-19 döneminde AK Parti’nin aşı propagandalarını ve kapanma politikalarını eleştirdiğimiz için “gizli Erdoğan” düşmanları olarak anılmış ve neredeyse tüm AK Partililerin nefretini kazanmıştık. Çünkü benim gibi müstakil düşünen ve tek derdi ülke menfaati olan yazarlar, elbette yaylasında tertemiz havada maske takmadığı gerekçesiyle uyarılan teyzelere sırf partim itibar kaybetmesin diye kayıtsız kalamazdı. Öyle de yaptık. Emekli maaşlarına yapılan azıcık zammı elbette eleştirecektik. Keza eğitim, kültür ve sanat alanında yaşanan gerilemeyi de gündemimize almak zorundaydık. Diğer taraftan halkı tepeden bakan bürokratları ve siyasetçileri nasıl görmezden gelebiliriz ki? Aynı şekilde torpille yapılan atamaları, yeğenlerini kayıran politikacıları gayet normal, sıradan bir hadise gibi göremezdik. Bir yaşam kaynağı olan karbonun düşmanlaştırılmasını, WEF’in önderliğinde yürütülen iklim kanunu çalışmalarını ve dijital paraya geçme çabalarını sıklıkla gündemimize taşıdık. Evet, AK Parti, Türkiye’de devrim niteliğinde çok büyük icraatlar yaptı. Bu gerçeği bilen ve başından beri Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde AK Parti’nin vatan, millet lehine ürettiği politikalara destek veren birisi olarak partinin bazı politikalarını eleştiriyoruz. Kim ne derse desin bugün AK Parti’ye en çok zararı verenler doğrusuna doğru, yanlışına da doğru diyen ve işi fanatizme doğru kaydıran yalaka bir kesimdir. Ve üzülerek ifade ediyorum ki, AK Parti sürekli olarak kendini öven bu tabaka ile iş görmeyi tercih ediyor. Örneğin 15 Temmuz’da Erdoğan’ın yanından bir an olsun ayrılmayan ve epeydir de ülke menfaatine yönelik partiye yapıcı eleştiriler getiren Metin Külünk’ün MKYK’da yer almaması da yine bu sebepten ötürü olsa gerek. Peki, neden eleştiriyoruz? Bakınız, Osmanlının uluslararası bir operasyonla tasfiye edilmesinden sonra yerli siyaset üreten tüm mekanizmalar/hükümet olmuş siyasi partiler/siyasetçiler bilhassa küreselciler tarafından bir tehdit ve düzen karşıtı olarak algılandı. Garp yanlısı, çağdaş, seküler partiler cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde doğal olarak bir tehdit olarak algılanmadı. Bilakis düzen partileri olarak itibar gördü. Bu süreçte de bin yıldır kurulan kadim ittifaklar, dostluklar bertaraf edildi. Türkü, Kürdü, Ermeni’si, Arabı, Alevi’si, Sünni’si ne kadar farklı etnik kimlik, inanç ve mezhep gurubu varsa aralarındaki bağ koparıldı. İşte AK Parti, tam da bu anlamda düzen karşıtı bir parti olarak varlık buldu. Yitirilen millet olma vasfımızı yeniden tesis etmek ve ortak aklı inşa etmek için bir iddiası vardı. O yüzden vesayet düzenine karşı bir tavır ortaya koydu. İşte bu iddiası, misyonu elinden gitmesin ve kendi oligarşik yapısını tesis etmesin diye endişeleniyor ve bu yüzden eleştiriyoruz.