“İnsana en çok umut yakışır!” Güzel bir söz değil mi! Öyle ki hemen insanı cezbeden bir albenisi var… Umut insanın yaşaması için gerekli enerjinin adıdır aslında. Umudunuzu yitirmişseniz yaşayamazsınız. Ya bir ağacı içinden kemirerek yıkan bir kurt misali kendi kendinizi çürütürsünüz ya da Allah muhafaza… Ezgi Fatma Açıkgöz’ün ilk hikâye kitabı “Yine de Umut”, ismiyle müsemma bir şekilde okuruna umut aşılamak üzere 2025 yılı ocak ayında Mythos Yayınları arasında çıktı. 116 sahifelik kitabın Aslıhan Akbulut imzalı kapağı da tam kitabın özü ile tenasüp içinde… Susuzluktan çatlamış geniş bir ovada rüzgârın birbirine adeta yumak ettiği bitki kalıntılarından oluşan bir çerçevenin tam ortasında güneşe merhaba diyen bir ayçiçeği bitkisi bu umudun da adeta logosu olmuş. Kitabın, “sözcüklerin büyüsüne inanan ve hayatın umudu çağıran seslenişini duyabilen tüm insanlara” ithaf edilmiş olması bile yazarın yüreğindeki rikkati, kalemindeki naifliği ve gönlündeki bitmek tükenmek bilmeyen sevgiyi belgeliyor gibi… Ezgi Hanım’ın, kitaba yazdığı önsözde yaptığı edebiyat tarifi de bu sözlerimizin teyidi gibi. Ona göre edebiyat, günlük hayatın ruhumuzda bıraktığı tozları zarifçe arındıran çok özel bir sanat dalıdır. Bize göre de Ezgi Fatma Açıkgöz, bu özel sanat dalında açan en zarif çiçeklerden birisidir. Ezgi Hanım’ın hikâyeleri bu metinde de belirtildiği gibi hayatın en çetin sınavlarında bile umudun iyileştirici gücüyle ayağa kalkmayı başaran insanların hikâyeleri… Kitabı okuduğunuzda buna hak veriyorsunuz. Kitapta birbirinden güzel, birbirinden naif dokuz hikâye var. Bu hikayeler sizi yurdum insanın sıcak ama kimi zaman hüzünlü, kimi zaman da mücadele dolu hanelerine konuk ediyor. Yazar, asıl mesleği olan Ziraat Mühendisliği’nin ve Çevre Mühendisliği alanında yüksek lisans yapmasının kendisine kazandırdığı bir duyarlılık ile kahramanlarının kurak tarlalarından, mis gibi alın teri kokan ürünlerinden, bu ürünlerini değerlendirmek adına pazarlamak için verdiği çaba ve uğraşlara kadar geniş bir yelpazede asıl teması olan umudu işlemiş. Meslektaşım olan Ezgi Hanım ile Çorum Alaca ilçesinde görev yaptığı sırada tanışmıştık. Çok çalışkan, çok titiz, çok dürüst ve çok naif bir insan olarak tanıdım onu. Hani derler ya Ezgi Hanım “haza hanımefendi” denilen bir insandır. Mutfağında kimi zaman yayın kurulunda görev aldığım kimi zaman da yönetimini üstlendiğim Aşkın e Hali, Edebiyat Bülteni, Künye Edebiyat, Edebiyad ve Sanat Akademisi ve Şehir Defteri dergilerinde denemelerini, hikâyelerini yayınladığım bir meslektaşımdır Ezgi Hanım. Bunun yanında beni İstanbul Bir Nokta ve Ihlamur dergileri ile tanıştıran, bu dergilerde de beraber yazılarımızın yayınlandığı kıymetli bir kalem arkadaşımdır… Unutmadan Ezgi Hanım’ın ilk çıkan kitaplarımda editörlüğümü yaptığını da belirtmeliyim. Onun başarılarından sadece birkaçının zikredildiği kısa biyografisi bile onun edebi kişiliğini yeterince anlatıyor bence. Gerçek bir Türkçe aşığı olarak tanıdığım Ezgi Hanım, aslında şimdiye kadar birçok deneme ve hikâye kitabı çıkarabilirdi. Elinde onlarca kitaba hayat verecek kadar birikmiş yazıları olduğunu biliyorum. Ancak onun titizliği ve naifliği bugüne kadar beklemesine sebep oldu. Zira o, ne kimseyi kırar, incitir ne de kırılmaya ve incitilmeye tahammül edebilir bir seciye sahibidir. Dedik ya mesleği Ziraat Mühendisliği olunca yazarımız çiftçinin, köylünün ve hatta bir genelleme yaparsak Anadolu insanın ruhunu, gönlünü, çilesini, umudunu, sabrını, mücadele azmini, sevincini, yasını yakinen müşahede etmiş bir yazardır. Bu yüzden hikayeleri gerçekçidir ve samimidir. Bunun için kitabı elinize aldığınızda bir çırpıda okuduğunuza şahit olacaksınız. Kitabın ilk hikâyesi olan Yine de Umut’ta yağmur bekleyen bir çiftçinin yağmurun yağması ile yaşadığı sevinç anlatılır. Zira çiftçi için yağmur demek umut demektir, bereket demektir. İkinci hikâyemiz olan “Adberilgen Hatun’un Pabuçları ile Yürümek” de ise pazarcılık yapan Adberilgen Hatun’un rahatsız olan annesine bakması bakması gerekir. Ancak onun yerine birisi tezgâhın başına geçici de olsa geçmelidir. Sonunda bir öğrenci bu işi üstlenir. Hikâyede kahramanımızın bu kısa tezgahtarlık günlerinde yaşadıkları anlatılır. Hikâyenin sonunda bir Kızılderili sözü verilir. “Biri hakkında karar vermeden önce onun mokasenlerini giy ve ay üç defa görünüp kayboluncaya kadar karar verme.” Kahramanımız da Adberilgen Hatun’un pabuçları ile yürümenin sırrına erişmiştir. Nasip İşi hikâyesinde ise isim benzerliği yüzünde iş görüşmesine çağrılan Hüsamettin Nasipsiz’in dürüstlüğü sayesinde hem kendisinin hem de isimdaşının işe alınışı anlatılır. Çilekeş hikâyesi içinize burkacak bir hikâyedir. Ancak kahramanımız Muhsin’in umudunu yitirdiği anda üniversite arkadaşının aniden ortaya çıkması ile hayatında yeni çiçeklerin açtığına şahitlik edersiniz. Beklenmeyen Dostluk hikâyesi ise adeta bir Yeşilçam senaryosu gibidir. Kasabaya yeni gelen Avukat Nilay Hanım’ın yöre halkını küçümsemesi ve pazarcılık yapan Gülsüm’ü aşağılaması anlatılır. Ancak kaderin cilvesine bakın ki Nilay Hanım adli bir dava için bir kış günü keşfe çıkar. Nilay Hanım hamiledir ve günü yakındır. Aksilik bu ya, kardan yollar kapanır ve Aylin Hanım erken doğuma durur. Hastaneye gitme şansı olmadığı için köylülerden doğum işinden anlayan bir ebe kadın bulmaları istenir ve bulunur da… Nilay doğumu yapar ve gözlerini açtığında karşısında aylar önce tezgâhı başında aşağıladığı Gülsüm’ün onu kurtaran ebe olduğunu görür. Artık Nilay çok değişmiştir. Öyle ki doğan kızına Gülsüm ismini verir. Kitabın tamamını özetlersek o zaman kitabın sihri kaçar… En iyisi mi sizler bu kitabı okuyun ve hatta çocuklarınıza da okutun. Çünkü umut en çok insana yakışır.